İkisini de severim, bayılırım!
Tatavayı bırakıp meseleye, özümüze, kendimize dönelim diyerek şimdi bu şehirde gelişen, yaşanan hadiselere, ortaya çıkan isimlere bakıp bir değerlendirmede bulunalım dedik, aslında hepimizin de ortak sorunu olan bu şehrin değerlerine, geleneklerine, hafızasına aykırı düşen isim ve olayları irdeleyelim istedik.
*
Bak canımın içi…
Kaç kez yazdım, yinelemekte sakınca görmüyorum. Hizmet sektörü dediğimiz pastaneler, cafeler, marka ve firmalar bu şehrin değerleri. Bunlara sıkılan kurşun, şehrin kalbine sıkılmış gibidir, insan hayatında onulmaz yaralar açar, mağduriyet sağlar, hülasa kaybeden şehir olur.
Tekrarlıyorum, şehirler markaları ile vardır. Böyle giderse, aha şuraya yazıyorum, bırakalım şu birbirimizle didişmeyi, Helete’nin (Düzbağ) suyundan sonra biberimiz zaten elden gitti de, dondurmamıza, paçamıza ve tarhanamıza sıra geldi, yakında onlar da elimizden gidecek hale gelmişken, bu marka ve firmaları yargısız infazla linçe kalkışmak sadece firmaları değil, çalışanları da üzer, yaralar, kaybeden şehir olur.
Unutma, şehirlerinde bir ruhu, bir hafızası, bir hikayesi varken, kendimizi ele güne rezil etmenin ne manası var!
*
Bak canımın içi…
Özellikle ilçe belediyelerinin kendinden halkına verdikleri bir şey yok henüz. Lay-lom dönemi, lale devri sürüp gidiyor. Seçimin üzerinden neredeyse 9 ay geçti, gıvır zıvır işlerle vakit geçiriyor, gönül eğlendiriyorlar. Gönül eğlendirmek için seçilmediniz beyler! Toparlanın ve kendinize gelin!
Büyükşehrin ilçelere yansıyan hizmetleri, deprem ardından toparlanma sürecine giren kent merkezi kadar devletin uzayan eli ve himayesi sayesinde yapılanları kendinize mal etmek yerine, gezip tozmak, çay-kahve içmek yerine, her seçimin ardından başlayan kilit parke ile görüntü vermek yerine kalıcı, vatandaşın yaşamını kolaylaştırıcı hizmetlere odaklanın!
*
Bak canımın içi…
Valilik binası yeri daha bomboş. Aylar geçti, birkaç ihale gündeme geldi, olmadı, proje değişti derken, son ihaleye 5 firma katıldı. Katılanlar arasında bir de eczacı vardı, ne alakaysa. Zaten müteahhit olmayan bir onlar kalmıştı, kadro tamam.
Bakın, bizimle birlikte ciddi zarar gören Malatya’da valilik hizmet binası tamamlandı, bugün yarın hizmete girdi girecek, biz daha ilahelerle uğraşıyor, vakit öldürüyoruz.
Sayın valimiz iyi niyetle çabalıyor, ki bir yerli müteahhit alsın, bitirsin! Mantıklı. Yerli müteahhide verilirse, sağlam yapar, önünden her geçtiğinde, bir eksiği, yanlışı varsa, vicdan azabı çekerim diye işe asılır, inşaat, malzeme ve işçilik kalitesine önem verir.
ARA NOTU: Valilik, yine eski yerine yapılıyor. İhalesi geçen hafta yapıldı, 5 müteahhit firma katılmıştı. Tanıdık, güvenilir bir firma üstlendi işi. Sabıkası olmayan, temiz işler ile tanınan firma. Çok şükür, inşaat alanında çalışma başladı, sayın Valimizi ve işi üstlenen müteahhit dostumuzu tebrik ediyoruz.
*
Bak canımın içi…
Valilik dedim aklıma geldi; Aslan Yüzgeç diye bir delikanlı var orada. Severiz kendisini. Munis, güler yüzlü, tatlı dilli genç. Şimdi Valilik Protokol Şube Müdürü oldu. Şehrimizi temsil edecek. Sıradan bir memur değil, kamu hizmetlerinin sınırlarını zorlayan, görev ve sorumluluklarını bilen, kamu iletişiminde tecrübe kazanmış vizyoner bir delikanlı.
Uzatmaya gerek yok. Yeni görevini de başarı ile yerine getireceğine inancımız tam.
Kutluyoruz, başarılar diliyoruz. Allah utandırmasın!
*
Bak canımın içi…
Geçenlerde belediye basın müdürlerine dair yazdığım yazıya çok olumlu tepkiler geldi. Kendini dev aynasında görenler var. Dağdan gelip bağdakini kovmaya hevesli olanlar var.
Telefonlara çıkmayanlar, hastalıkta, güzellikte, düğün-dernekte ve bir hayırlı oluşumda telefon açıp ‘hayırlı olsun!’ ya da ‘geçmiş olsun!’ demeyi kendine ve kariyerine zül sayanları zaten kadro dışı, kapsama alanı dışına bırakıyorum.
Bir ziyaret etse, çaylarını içse, hal hatırını sorsa, neyinden olur, neresi eksilir, soruyorum! Bedestende babası mı arlanır! Yoksa babası muhtar mı, padişahın püsküllü oğlu mu basın müdürleri? Ya da bulunmaz Bursa kumaşı mı?
Basın müdürleri kurum ile gazeteci arkadaşlarımız arasında köprü iken, bazıları köprünün ayağına dinamit koyuyor.
O dinamit bir patlarsa sadece köprünün ayağı yıkılmaz, kendi de zarar görür!
Hatırlatayım istedim!
*
Bak canımın içi…
HG HOSPİTAL muhtemelen yılbaşında (belki de Ocak ortalarında) sağlık hizmeti vermeye başlayacak. Bölgenin sağlıktaki devasa yatırımı. Zira kentin şu sıralar en çok ihtiyaç duyduğu hizmet alımının başında ulaşım, sağlık, eğitim geliyor iken, çocuk doktoru olup, senelerdir şehrimizde yaşayan, artık bizden biri olan sevgili Halil Gürsoy arkadaşımıza sahip çıkmak istiyoruz.
Sağlıkta ciddi bir açığı kapatacak bu dev sağlık kompleksi. Ünlü hekimler, deneyimli doktorları ve çalışanları ile sadece Kahramanmaraş’a değil, bölgeye hizmet verecek.
Gittim ve gördüm, artık bazı önemli hastalık üniteleri için hasta ve refakatçıları komşu illere gitmekten kurtulacaklar. Öyle ki, komşu illerden bile hasta kabul edecek bu devasa sağlık kompleksi.
Kadirli’li olan bu dostumuza köstek olmak yerine, hastane önündeki kavşağı ve yolu bahane ederek çemkirmek yerine, burun kıvırmak yerine, dudak bükmek yerine bir gün bu hastanenin kendisine de azım olacağını unutmamasını salık veriyorum.
Sevgili Halil Gürsoy kardeşime başarılar diliyorum.
*
Bak canımın içi…
Uzatırsam kabak tadı verecek, farkındayım. Bizim bir Türkoğlu-Nurdağı (Kömürler) arası yolun sıcak asfaltı vardı. Kaç dönem geçti üzerinden, söylenenler, yazılanlar hep lafta kaldı. Beyoğlu’ndan sonra Türkoğlu ilçe belediye başkanlığı döneminde başarı hikayeleri yazan, tanınırlık ve vefa konusunda üzerine adam tanımadığım efsane başkan sevgili Osman Okumuş bu yolun sıcak asfaltı için çok uğraştı, didindi. Ama olmadı. Neticede yapacak olan devletti, Karayolları Bölge Müdürlüğü idi.
Sonra Lojistik Merkezi… Sanayi ürünlerinin Mersin Limanına daha seri şekilde ulaşımını sağlayacak olan bu bölge için vakti zamanında 25 milyon lira harcandı. Şimdi ölü yatırım. Bir türlü hayata geçmedi, geçirilemedi. Çünkü işletmeler, fabrikalar kendi yük ve ulaşım ağını kurunca, Lojistik Merkez kaderine terk edildi.
*
Bak canımın içi… Baldırcan içi kadar sevdiğim dostlarım, kardeşlerim, arkadaşlarım. ‘Canımın içi neyse de baldırcan içi ne alaka!’ derseniz, annenizden, bacınızdan rica edin, yapsın size, parmaklarınızı yemezseniz bir şey bilmiyorum.
Baldırcan (patlıcan işte) içini canımın içi kadar seviyorsam boşuna değil. İnanın bana!