Aynalı çarşıda ayna satılır amenna da körler çarşısında ayna satmaya kalkışırsanız, aklınızda zorunuzun olduğu hükmüne varırlar, sizinle dalga geçerler, akıldan perişan hale sokarlar! Ve Bakırköy’ü ararlar hemen!

Türküsü bile var, ‘Çanakkale içinde aynalı çarşı’ diye. Şahsım şehrinde var mı aynalı çarşı, yok. Bir Çinili Çarşımız vardı, o da depremde ciddi zarar gördü, ha bugün yıkılacak, ha yarın. Sırasını bekliyor.

Asalında ayna deyip de geçmemek lazım. Birilerine, bir olaya, bir kuruma ayna tutabilmek, o kişiye, o kuruma, o hadiseye ayna olabilmek (dikkat isterim, ayna olabilmek ve ayna tutabilmek çok farklı şeyler) ayrı bir meziyet isterken, gerçeklerle, doğrularla, güzelliklerle, hak-hukukla, adaletle, kul hakkı ile ve bizi biz gösteren gerçek aynalarla yüzleşmekten korkan, çekinenler için sırlı cam, yani ayna kâr etmez!

Adamı maymuna çevirirler vallahi akabinde!

*

Hadi bir fıkra anlatayım da keyfiniz yerine gelsin, yüzünüz gülsün biraz.

Sanat güneşimiz merhum Zeki Müren, İstanbul’da Maksim Gazinosunda şarkılarını söylerken, gazinonun ön masalarından birinde oturan ve içince kendinden geçen sarhoş bir müşteri, sahneye kocaman bir hıyar fırlatır.

Hıyar, tam da Zeki Müren’in önüne düşer, sakin bir şekilde eğilip yerden alır ve müşteriye göstererek, ‘İçinizden biri kartvizitini düşürmüş, lütfen gelip alın!’ der.

Ne diyoruz her zaman, ‘Kızım Nezahet, nazik ol, nezaket senden utansın!’

*

Bakın, mücbir sebebin süresi Kasım ayı sonunda bitiyor. iki ay sonra. Hangi siyasimiz,  hangi milletvekilimiz gidip de Meclis’te sesini çıkarttı, ya da Bakan Mehmet Şimşek’ini kapısını çalıp, ‘sayın bakan durum böyle, böyle. Deprem bölgesinin vatandaşı, esnafı, mali müşaviri, sanayicisi, tüccarı perişan vaziyette. Şehirler toparlanana, vatandaş evine, esnaf aşına-işine kavuşana kadar ertelesek iyi olacak!’ dedi, diyebilecek.

İşletmeler, fabrikalar çalıştıracak adam bulamıyor, mali müşavirlerin kayıtları, sistemleri depremle birlikte yok olmuş, nasıl toparlarız diye kara kara düşünüyorlar iken, çalışan, bu meseleyi gündemde tutan, çırpınan birkaç sivil toplum kuruluşu kanaat önderi var.

Kim bunlar; Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mustafa Buluntu, Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Başkanı Ahmet Kuybu, Lokantacılar ve Pastaneciler Odası Bakanı Erdal Kanbur, Serbest Muhasebe Mali Müşavirler Odası Başkanı Abdullah Kalın, MÜSİAD Şube Başkanı Şerafettin Özcan ve basın camiası…

Maraş şayet sizin umurunuzda ise, ne olur, sizler de bir adım atın, bir şeyler söyleyin yalan da olsa.

*

Şu kavşaklara ve yavşaklara söylenecek birkaç kelime yok mu? Var ve olmalı.

Toplumda bir çürüme var; ticari, siyasi ve toplumsal alandaki bu çürüme, ahlaki yozlaşmayı da beraberinde getirince, hele hele depremden sonra ne Allah korkusu kaldı, ne kuldan utanma!

Depremde gelen yardımları bile birkaç kendini bilmez, hadsiz muhtarlar dahil dükkanına doldurup, çalışanlarına, üst düzey bürokratlara yemek olarak dağıtanalar, bu şehir için başarı hikayesi yazamayanlar, şehrin sorunlarıyla ilgilenmeyip, dertleriyle dertlenmeyenler, ahkam kesemez!

Haddi değil.

Siyasetçide olsa, gazeteci de olsa, STK sorumlusu da olsa, düz vatandaş da olsa.

*

Sağımız solumuz yavşak dolu. Hayatta sevmem! Kendini düşünen, başkasına yaşama şansı tanımayan, kıskançlık yanında fitne ve fesatlığı yaşam biçimi haline getiren, kendinden başkasına yontmayan, yalan-sahte ve buram buram tehdit, şantaj kokan haberleriyle mesleğin itibarını yerlerde süründürenler…

Şu veya bu, fark etmez!

Bir kurumu karşısına alacak kadar hadsizleşen, ileri giden, sırf kendi çıkarına ters düştü diye başkalarını günah keçisi ilan edenler gazetecisi dahil kim varsa sırada bekleyen terbiyesizdir, saygısızdır, edepsizdir! En azından seçilmişlere, atanmışlara ve kamuoyunda karşılığı olan insanlara ve bu şehirde yaşayan milyonlara hakarettir!

*

Sağlık bu şehrin en önemli meselesi. Depremden sonra devlet sağlık kurumları yanında özel hastaneler bile yıkılınca, bütün yük eski devlet hastanesine yönelince, yüklenince, Yörük Selim de bu ağırlığı taşıyamaz oldu. Buna rağmen hastane, özveriyle tüm imkânlarıyla, tüm çalışanlarıyla, tüm enerjisi ile sağlık hizmeti vermeye devam ederken, yeni sağlık yatırımları da arakasından geldi, HG Hastanesi can kurtaran simidi oldu.

Sahibini tanımam, görmedim. Telefonu bile yok. Üngüt’e yaptırdığı HG Hosbitel, sağlık için gerekliydi, en temel ihtiyaçtı, sahibinden ve emeği geçenlerden Allah razı olsun.

*

Meseleyi bir de önündeki kavşağa getirecek olursam, doğru mühendislik eseri. Bu kavşağın hizmete girmesinde kimsenin önerisi, dahli yok iken, büyükşehir belediyesi, Karayolları Bölge müdürlüğünün de bilgisini, onayını alarak hizmete sundu, trafik rahatladı, keşmekeşlikten kurtuldu.

Büyükşehir Belediyesine ve emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Son sözüm, körler çarsında ayna satacağınıza, bir aynaya bakın, ayna ile yüzleşin!

Ruh sağlığınıza da iyi gelir!

             

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner1488