Bir insanın kendini anlatması kadar zor bir şey yok. Sen, ben, öteki, hepimiz, nihayetinde insanız. İnsan dedim de, sevgili dostum, çok da takılma! İnsanoğlu işte, güneşi seviyorum der gölgeye kaçar, yağmuru seviyorum der, şemsiye açar! Bu ne yaman çelişki böyle!

İnsanoğlu bir muamma. Ben seni, sen beni, ben ötekileri, ötekiler beni ne kadar tanıyor, bilemezsin, farkına varamazsın! Kimi zaman düşe kalka yanılarak yaşadım, ne kadar yolum kaldı kestirebilmek mümkün değil. Fakat şimdiye kadar ne hatalarım oldu, ne sevaplar işlendi amel defterime, onu da bilemiyorum. Bildiğim bir şey var, kendime daha çok zaman ayırmam, daha dikkatli olmam, sağlığıma daha bir özen göstermem.

Günü, vakti saati geldiğinde adımlarım beni nereye götürür, onu da bilemem. Fakat şu sıralar adımlarım şimdi daha yavaş tadını çıkarır gibiyim bastığım toprağın. Toprak hepimizi sever, vakti geldiğinde bağrına basar. Ömür dediğin nedir ki?

*

Şu sıralar hoşgörü, huzur yoldaşım artık. Yalnızlık ise en vefalı arkadaşım olarak peşim sıra geliyor. Bu sıralar çok geziyorum. Bütün vakitleri kendime ayırdım. İl il, ilçe ilçe gezmek varken, beden de yoruldu, ‘yeter artık bu kadar çalıştığın, kendine zaman ayır!’ uyarısı aldığım kararı onaylıyor gibi.

Dedim ya insanız. Eksiklerimiz oldu hayatta, kırdıklarımız da.

Sevdiklerimiz de oldu, nefret ettiklerimiz de.

Hamur pişmeden, insan düşmeden olmaz. Herkes aynı hamurdan ama piştiği fırın farklı.

*

Bir de özür borcum var sana, ötekine, hepinize; kırmamak için kırıldığım için, küçücük insanları, küçücük ve basit olayları ‘dev’ yapıp boş yere kendimi üzdüğüm için, ‘bir dakika’ düşünmemi hak etmeyen şeyleri, aylarca düşündüğüm için. Güçlü olmak uğruna güçsüzlüğü yaşamayı unuttuğum için. Değişmeyecek insanları değiştirmeye çalışıp kendimi yorduğum için. Bittiğini kabullenemediğim şeyleri tekrar başlatmaya çalıştığım için. Kötü olan insanları inatla iyi sanmaya devam ettiğim için, hepinizden özür diliyorum.

*

O bakımdan diyorum ya, insanları tanımaktan vazgeçtim. Kaldı ki bu yaşa kadar kendimi tanıdığımı zannediyordum, onda bile yanılmışım. Vazgeçtim, boş verdim. Hani merhum şair Ümit Yaşar Oğuzcan diyor ya bir şiirinde;

Yıllar oyalansın diye her gün bir iş verdim,

Tuttum kaş verdim, göz verdim, diş verdim

Baktım sonunda hiçbir şey kalmamış elimde

Verecek şey kalmayınca ben de boş verdim!

*

O bakımdan diyorum ya, ‘ömür kısa be dostum! Hep yarın hep yarın diyorsun da, ya yarın yoksa!’

Belli bir yaşa geldik. Yolun sonu görünüyor mu, Rabbim bilir. Paran varsa harca, gez, dolaş! Bu yaşa kadar kazandın alın terinle. Harca gitsin!

Kazanmak için etrafındakileri harcayanın elde edeceği şey, galibiyet değil, yalnızlıktır! (Tom Robbins)

Son sözüm, yine diyorum ki; kaybetmeye korktuklarınız sizi nereye koyduğunu bile hatırlamıyor. Yani demem o ki, kimse için çayınızı bile soğutmayın.

Değmezlermiş!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol