banner1597

Bilinmeyen bilmece, çözülmeyen bulmaca değil; beklentisiz sevmek karakter gerektirir.

En kutsal en yüce duygudur sevmek. ‘Sev seni seveni kapında kölen olsa, sevme seni sevmeyeni, Mısır’da sultan olsa!’

Hani şarkılarda diyor ya, ‘Sevmekten kim usanır, sevene doyum olmaz!’

Allah kimseyi sevgisiz bırakmasın! Açlık bir şekilde giderilir ama sevgi açlığının telafisi yok!

*  

Sevilmek bir lüks değil, insanın temel ihtiyaçlarından biridir. Çünkü insan, varoluşunu ve kendine duyduğu saygıyı sevilme deneyimi üzerinden değerlendirir. Bir omuz, bir ‘iyi ki varsın!’ iki saniyelik bir anlayış ruhun oksijenidir. Ne var ki oksijenin kıymeti, havasız kalınca anlaşılır. Sevgiye duyulan beklenti de tam burada devreye girer; insan bekledikçe kırılmaya, umut ettikçe hayal kırıklığına daha açık hale gelir. Bu da sonun başlangıcıdır.

Bu yüzden nice insan, sevgiye ihtiyaç duyduğu halde, ihtiyacı yokmuş gibi davranır. Güçlü görünmek için duvarlar örer, sevgisini saklar, bakışlarını sertleştirir. Oysa içeride hâlâ sevilmek isteyen bir çocuk yaşar.

*

Aslında sorun, sevilme isteğinde değil, kendi değerini başkalarının sevgisine teslim etmektedir. Sevilmek ihtiyaçtır ama birine bağımlı hale gelmek, insanın özgürlüğünden vazgeçmesidir.

Sevginin en tehlikeli yanı ise ‘hak etmek’ fikridir. ‘Yeterince iyi olursam sevilirim’ düşüncesi, hayatı bir performansa dönüştürür. Bu düşünce, insanı puan toplamaya, duygularını sansürlemeye ve sürekli ‘daha iyi’ bir versiyonunu sahnelemeye iter. Sonuçta sevgi, bir ilişki olmaktan çıkar, koşullara bağlanmış bir sözleşmeye döner. Kişi beklentiyi tam yakaladığında çıta biraz daha yükselir, yakalayamadığında ise suçluluk ve değersizlik duyguları devreye girer.

*

Oysa değer, başkasının ruh haline göre artıp azalan değişken bir not değildir. Kişinin tutarlılığında, kendi sınırlarını koruyuşunda ve kendine gösterdiği merhamette filizlenir.

Kadınlar söz konusu olduğunda durum biraz daha keskinleşir. “Seviliyor muyum?” sorusu cevabını bulduğunda bile kafi gelmez, bu defa “Yeterince mi?” sorusu başlar.

Eski bir söz, erkeklere bugünü, kadınlara ise geçmiş ve geleceği verdiğimizi anlatır. Belki de bu yüzden kadınlar yaşananı unutmaz, yaşanabilecekten vazgeçmez. Oysa zihin, geçmişin kalp kırıklarını ve geleceğin ihtimallerini aynı anda tutmaya çalışırken yorulur.       

*

Sevilmek elbette gereklidir; fakat gösterilen sevgi azaldığında insanın omurgasını ayakta tutan şey, kendine verdiği değerdir. Sınırlarını açıkça koymak, ‘hayır’ diyebilmek, onay almak için kendini harcamamak...

İşte gerçek değer burada başlar.

Sevgi, insanı iyileştirir, en büyük, yararlı ilaçtır sevgi. Seven, empati kuran, sevgiyi bir terapi, bir tedavi biçimi sayanlar kadar, sevgiye mahkum olmak, insanı içten içe tüketir. Sevilmeyi beklerken kendini sevmeyi unutmamak gerekir.

Çünkü kendi ışığını yakan, karanlıkta bile yönünü bulur.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol