banner1483

Son 20 senenin en şiddetli kışını yaşıyoruz. Klasik ifadeler olacak ama olsun, şehir beyazlara büründü, gelinliğini giydi. Allah için karlı manzara güzel. Bırakın çocuklar da çocukluğunu yaşasın, karı sadece pencereden değil, dışarı çıkarak, kartopu oynayarak yaşasın.

Evet, kar hayatımızı esir aldı ve evlere kapandık, bu doğru. İşimize de gidemiyoruz, bu da gerçek. Tamam da, biraz da karın tadını çıkartın birader!

Her mevsimin kendine göre güzelliği varken, bırakın herkes bu güzellikten nasibini alsın. Bereket diyoruz ya, susuz yaz için, kuraklığın yaşanmaması için, çiftçilerimiz için bu kar elzemdi, gerekliydi diye düşünüyoruz ya, dediğimizle çeliştiğimiz zamanlar da olmuyor değil. Yürüme mesafesindeki bakkala, markete bile ekmek için arabamızla giderken, toplu taşıma araçlarını kullanmaktan imtina ediyoruz.

Binseniz ne olur, bedestende babanız mı arların!

Kara saplanan, araçları zarar görenler, kazalar, istenmeyen ölümler de cabası.

Valiliğin, Belediyelerin ve Emniyetin uyarılarına kulak veren yok!

Yok ama ayağımız kayıp yere düşünce belediyelere, başkanlarına hakaret ediyor, buzlu havada dışarı çıkmaktaki inadımız ve ısrarımıza kendimiz dahi cevap bulamazken, işin kolayına kaçıyor, suçu, topu belediyelere ve  başkanlarına atıyoruz. 

*

Doğrudur, yaklaşık biri haftadır sürekli yağan kar hayatı olumsuz etkiledi. Bundan doğal bir şey olamaz. Sadece biz değil, tüm Türkiye etkilendi bundan.

Buna bir de organize sanayi bölgelerindeki elektrik kesintisi ve sınırlı kullanımlı doğalgaz etkisi de eklenince, hayatın büsbütün çekilmez olduğunu söyleyenler çıkmıyor değil.

Alınan kararlar ülke ekonomisinin çıkarına ise, yapacak bir şey yok. Sanayici bundan etkilenmedi mi, etkilendi, binlerce işçi açıkta kalmadı mı, kaldı. Kaldı diye kalkıp gelenin keyfi için başkalarına küfretmenin, karalamanın kime ne yararı olacak!

*

Ve geliyorum zurnanın zırt dediği yere. Sosyal medya lanet bir şey. Çok da yararlı ama aslında zehirli bir yılandan, delici bir kılıçtan farkı yok. Eline telefonu alan, klavyede sallıyor ona buna, aklına geleni yazıyor, kendine ayıracak başka meşgale olmadığı için, işin kolayına kaçıp keyfi veya hissi, ya da siyasal düşüncesinden ötürü birilerini günah keçisi ilan etmenin mantığına zaman ayıramıyor.

Diyor, diyarlar ki, ‘belediyeler sınıfta kaldı…’

Kimisi de tuza takmış kafayı.

Kar yağmasaydı sınıfı geçmiş mi olacaktı. Ne yapsın belediyeler, başkanları ve ekipleri. Yahu insaf, sabahın erken saatinde kalkan birisi olarak pencereden dışarı sarkıtıyorum bakışlarımı, kepçeler, belediyenin araçları vızır vızır.

Ha, senin kapının önüne kadar gelemiyorsa, oturduğun apartmanın, sitenin içindeki karları temizlemiyorsa, zahmet olacak al eline küreği sen de kapının önünü temizle bir zahmet!

Ama yok, her şeyi devletten beklemeye alıştık ya, seviyoruz ya, vur abalıya misali belediyeleri, bakanları suçlamayı marifet, gazetecilik, vatandaşlık sayıyoruz.

*

Kimse aynayı kendine çevirmiyor, kimse kendisi ile yüzleşmiyor, varsa yoksa belediyelerini sınıfı geçip geçmediğini tartışmayı sürdürüyor. Hele bir de muhalif ise, yandı gülüm keten helva. Ne belediyelerin, ne başkanların yatacak yeri de yok! Allah muhafaza!

Ne yapsın belediye, başkanları, Allah’ın işine mi karışsın, doğaya isyan bayrağı mı açasın, ‘yağma be mübarek, bizi perişan ettiğin gibi, vatandaşı da perişan eylesin, ne olur yeter, yağma, bizi zor durumda bırakma, vatandaşa ile karşı karşıya getirme!’ mi desin!

Doğaya karşı gelmek kimin haddine. Yaz günü susuzluk çekebileceğin günleri de düşün. Mübarek, rahmet dediğimiz, var yılı diye anılan kar bile şaşırdı herhalde ne yapacağını, yağsa bir türlü, yağmasa bir başka türlü haline geldi.

Tövbe, tövbe!

Tamam, burada belediyeleri ve başkanları aklamak, onları koruma altına almak gibi bir hevesim yok. Ama eleştirirken insaf yahu, adamlar evini barkını unuttu, ekipleri sabah akşam, tüm teknik ekipmanı, hadi klasik ifade ile yazalım, 7/24 sahadalar. Yolları açmak için, vatandaşa rahat ulaşım sağlamak için çırpınırken, bu kadar yüklenmek, eleştirmek biraz insafsızlık olmuyor mu?

Bu şehri yönetenler en az sizler kadar onlar da bu şehri, seni, beni düşünüyorlar. Onlar da bu şehrin evladı, insanı. Onların da vicdanı var, bu topluma karşı sorumlulukları varken, eleştirirken elinizi kalbinizin üzerine koyun, öyle konuşun!

*

Ben ne Hayrettin Güngör’ün, ne Hanefi Mahçiçek’in ne de Necati Okay’ın avukatıyım. Benim de onların vekaletine ihtiyacım yok zaten. Yok diye bu meselede onların yanında olduğumu, siz ne düşünürseniz düşünün, belirtmek istedim. Özveriyle çalıştılar kısaca, özetle.

Okullar bile tatil iken, başkanların sınıf geçip geçmediğini bırakın bir tarafa tuz da koktuysa belediyeler ve başkanlar ne yapsın!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol