Bir hadîs-i şerîfte; “Kişi dostunun dîni üzeredir. Onun için her biriniz kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin!” buyrulmuştur.

Yalnızlık Allaha mahsustur, insanların evrende tek başına yaşayamayacaklarını, bir başkasına mutlaka ihtiyaç duyacağını, tek olmanın sadece Allah'a ait olduğunu anlatan bir atasözüdür…

Evet, bu sebeple insanlar bir araya gelir, birlikte hareket etmek isterler, bunun için cemaat olurlar, dernek kurarlar, yardım merkezi oluştururlar…

Bütün bunlar, sosyal bir varlık olarak yaratılan insanın doğasında vardır…

Birlikte başlayan yolculuklar, bir zaman sonra çatırdamaya başlar, sorunlarda beraberinde ortaya çıkmaya başlar…

Başlangıçta güzel ve samimi duygularla başlayan birlikteliklerin, sonradan bozulmasının sebepleri tamamen insan karakterleri ve davranışlarıyla alakalıdır…

*

Peki, neden güzel başlayan evlilikler ve yuvalar, bir zaman sonra son buluyor…

Peki, neden ihlasla başlayan vakıf ve dernek çalışmaları bir zaman sonra son buluyor…

Peki, neden biz toplum olarak beraber çalışmayı, beraber gülmeyi, beraber hüzünlenmeyi devam ettiremiyoruz…

Neden kısa sürüyor yolculuklarımız…

Neden adımlarımız aynı atmıyor, kalplerimiz neden beraber kalmayı başaramıyor, neden birliktelikler süreklilik arz etmiyor…

Günümüz dünyasında, tüm vakıf çalışmalarında, parti ve dernek faaliyetlerinde, aile içi yaşantılarda sürekli kesintiler ve problemler yaşanıyor ve sosyal adaletlilik kalıcı olmuyor…

*

İşte bu sürekliliğin ve uyumun devamlılığı için en önemli mesele; kamil ve olgun insan olamayışımızdan kaynaklanmaktadır…

Bir arada yaşamayı ve birlikte çalışmayı başarmak için; öncelikli olarak her insan, içindeki hastalıkları yok ederek bir araya gelmelidir…

Topluluğu oluşturan her bireyin, alışkanlık haline getirdiği, kibir gibi, bencillik gibi, haset gibi, gıybet ve dedikodu gibi, bütün huylarından arınarak gelmesi gerekmektedir…

Birlikteliğin devam etmesinin şartı;

Samimiyet,kardeşlik,müsamaha,affedicilik,fedakarlık,istişare,paylaşım ve kardeşlik hukukunu yaşamak ve yaşatmaktır…

Bencil ve egoist davranmamaktır…

Diğerine tepeden bakmamak ve onu hor görmemektir…

Diğerini kendisi yerine koyarak, sürekli empati yapmaktır…

Görevleri ve her şeyi kardeşinle paylaşmaktır…

Yol arkadaşına değer vermek ve güvenmektir…

Birlikte olduğumuz zaman, başarının da, rahmetinde devam edeceğini tefekkür etmektir…

*

“Gel, ne olursan ol, yine de gel” özdeyişi yanlış anlaşılıyor…

Evet, gel ama tüm kötülüklerini terk et de gel…

Evet, gel ama Allah’a teslim olarak gel…

Yanlışlarını, kötü huylarını yok et de gel…

Gel ama ihlasınla gel…

Gel ama kardeşlik ve fedakarlığınla gel…

Gel ama asaletinle, erdeminle, müşaverenle, tefekkürünle gel…

Eğer içimizde beslediğimiz ve yaşattığımız bir hastalığımız varsa, bir gün gelecek, mutlaka bu hastalığımız, hem bizim başımızı belaya sokacak, hem de bulunduğumuz birliktelikleri sarsmaya başlayacaktır…

Mükemmel başlayan bir çalışma, bazen bir kişinin vurdumduymazlığı ve aymazlığı sebebiyle akamete uğrayabiliyor…

Mükemmel başlayan bir yolculuk, bazen bir insanın bencilliği ve kibri sebebiyle yavaşlayabiliyor…

*

Bazen bir insanın aç gözlüğü ve hırsı, bir topluluğun dağılmasına sebep olabiliyor…

Burada meselenin anlaşılması için havuz örneğini vermek istiyorum…

Eğer berrak bir havuzun içerisinde, havuzun dip tarafında bir çamur, bir gömük var ise;

Dışardan bakıldığında havuz çok temiz gözükür…

Berrak ve masmavi gözükür…

Ama bu berrak ve temiz gözüken havuza, bir taş atıldığı zaman her şey ortaya çıkar…

Atılan taş havuzun dibindeki gömüğe denk geldiği zaman, çamur dağılır, havuz yavaş yavaş bulanmaya başlar…

Ve böylece havuzun berraklığı ve temizliği kaybolur, suyun içerisini ve dibini bile göremezsiniz…

Ama bir temiz havuz düşünün; içerisinde, dip tarafında hiçbir kir, çamur gömük yok…

Böyle temiz ve berrak bir havuza taş atılsa bile, havuz kirlenmez, üstelik atılan taş haleler ve daireler çizerek mükemmel bir görüntü oluşturur…

Üstelik havuzun içerisinde, sanatsal bir güzellik meydana gelir…

Evet, eğer bizlerde hastalıklarımızdan arınarak bir havuz oluşturursak, dışardan atılan taşlar bizim havuzumuzu bulandıramaz…

Hatta, dışardan atılan taşlar bizim yuvamızı ve birlikteliğimizi daha da güçlendirir…

*

Şimdi Caferi Sadık (r.anh)’ın sözlerini tefekkür ederek paylaşıyorum…

“Beş çeşit insan ile arkadaş olmaktan sakın!

1.Yalancı: Çünkü onunla beraber olduğun sürece aldanış içinde bulunursun. O serap gibidir. Sana uzağı yakın, yakını uzak gösterir.

2.Ahmak: Sana faydalı olmak istediği zaman bile zarar verir, bunun da farkında olmaz.

3.Cimri: Senin en fazla muhtaç olduğun şeyi senden esirger.

4.Korkak: Seni başkasına teslim eder ve zor zamanda kaçıp gider.

5.Fâsık: Seni bir lokmaya ya da daha azına satar.”

*

Şimdi tüm kurumlarımıza tüm yüreğimle seslenmek istiyorum, sesimin duyulmayacağını, kısık kalacağını bilerek seslenmek istiyorum;

Gelin içimizdeki yalancılıktan,ahmaklıktan,cimriliklerden,korkaklıklardan,günahlardan kurtularak, yeniden çayımızı koyup, yolculuklarımıza yeniden başlayalım…

Selam ve dua ile kalınız…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol