Dikkat ederseniz, şu üç haftalık süre içinde depremin bıraktığı acı izlerden başka yazı yazmadım, yazmayı da düşünmedim. Çarpıklıkları, tutarsız cümleleri, siyasilerin bizi kandırmaktan ve günü kurtarmaktan öteye gitmeyen açıklamaları, basına ve kamuoyuna verdiği vaadleri, sahada görünmeyen ve görünmekten imtina eden belediye başkanlarının, bir çay, bir pet şişe su, bir çorba ile memleketi ayağa kaldıran sivil toplum kuruluşları ve birbiri ile didişmekten başka bir şey düşünmeyen basın camiasını yazmadım, yazmayı da aklıma getirmedim.

Şunu bilir, bunu söylerim, millet devletten yiğit, cesur çıktı…

*

Acılar taze, daha baş bile tutmadı.

Depremle birlikte binlerce can toprak altında kalır, yurtdışına kaçmak isteyen ve tutuklanan çürük müteahhitlerin yaptığı çürük apartmanlar ve siteler bizlere mezar olurken, Mimarlar Odasının kale gibi ayakta kalması, size bir gerçeği hatırlatıyor mu bilemem de, işi ehline vermek tam da bu diye düşündüm.

O bölgede bir tek Mimarlar Odası binası ayakta kaldı. Diğerleri yerle yeksan!

*

Enkaz kaldırma çalışmaları da neredeyse bitti, bitiyor. Ve mutlaka bitecek. Okullarda, camilerde ve araç içindeki barınmalar da son bulacak, insanlar bir şekilde evlerine, işyerlerine dönecek.

Artık mucizeler de tükendi. Son ümitler de söndü. Ölülerini enkaz altında bekleyen insanların umutları tükendi ve enkaz altında çıkarılan özel eşyalar artık ne kadar kullanılabilir ise toplanmaya çalışılıyor. Eşyalar arasında en çok dikkatimi çeken, fotoğraflar olmuştu. Hele yaşının 10 olduğunu tahmin ettiğim bir çocuk, el sallıyordu. Hayata ve yakınlarına ‘hoşça kalın!’ der gibi, sanki enkaz altında kalıp yakınlarını üzecekmiş gibi, sanki içine doğmuş gibi…

*

Enkaz altıda kalan eşyalarımız ile ilgili de anılarımız vardı birikmiş. Onlar da toprağın altında kalınca, sadece belleklerde kaldı. Değil bir-iki, oniki deprem yaşansa da anılar silinmiyor. Dün yaşanmış gibi taze… Taze ama bıraktığı iz acı, yürek dağlayıcı.

Mobilyamız mesela… Ne kadar para harcadık ona. Televizyonlarımız… mutfak ve beyaz eşyalarımız. Taksitlerini öderken ne kadar sıkıntı çektik, kimbilir. Hele şu senede bir iki kez girdiğimiz misafir odası. Ne kadar pahalı, markalı şeyler aldık oraya. Kullanamadık bile doğru düzgün. Kapıyı açtığımızda seyrettik birkaç metre uzaktan! Seyrederken, bakarken de acı acı gülümsedik, servet ödediğimiz misafir odasına.

*

Hepimizin evinde içinde siyah beyaz olan fotoğraflar vardı. Albümde dururdu. Birisi sorduğunda, konuşma geçtiğinde çıkartır bakar, içimizden ‘vay be!’ çekerdik. Sonradan renkli fotoğraflar doldursa da albümü, onar da enkaz altında kaldı.

Şimdi hatıralarla birlikte hayaller de enkaz altında. Resmi kurumların araçları enkazı kaldırsa da, hayaller de içinde gitti. Hayaller gerçeğe dönüşmedi, yerini umutsuzluk, çaresizlik aldı. ‘Ne yaparım, nereye giderim, ne yer ne içerim, çocuklarımın eğitimi için elimden ne gelir, işimi-aşımı yeniden nasıl tesis eder, evimi nasıl geçindiririm, acaba işimden olur muyum, patron beni kovar mı?’ kaygısı ve endişesi şimdi daha çok insan yüreğinde.

*

Bu arada sosyal medyada görüyorum, paylaşımlar çoğaldı, özellikle taşınma ve nakliye konusundaki firmaların korkunç rakamlar istemesi, tepkilerin odağı haline geldi.

10 liralık nakliyeye 100 lira istenmesi, eşyaların naklinde firma sahiplerinin eşya indirilmesi konusunda tercih yapması, zaten canı burnunda, yakınlarını kaybetmiş insanların sinir katsayısını artırdı, isyana sevk etti.

Valilik rayiç dedi, açıklama yaptı. Ama kim dinler rayici? İnsaf ve Allah korkusu olmayınca, rayiç neylesin!

Fırsatçılık, yağmacılık şu sıralar çok revaçta. Elin gavuru yardım için, canımızı kurtarmak için seferberlik ilan edip, kilometrelerce öteden dünyanın bir ucundan gelirken, bizim Müslüman deyip bağrımıza bastıklarımız, bizden biri diye baktığımız çapulcular yağma peşinde, talan derdinde.

*

Daha önce de zikrettim, yemek dağıtımı ve hayır kurumu konusunda seçici davranan, partizanca hareket eden bağnaz, yobaz, aklını ve beynini kiraya çıkartmış, satılık etmiş cahil cühela takımı, ‘Bizim partinin yemeklerinden başkasını yemem!’ diyen, parti ayrımı yapan zihniyetin beyninden geçen fay hattı kafi gelmemiş demek.

Bu gibilere artçı değil, 10 şiddetinde deprem yaşatsanız, nafile.

İrfan ve iradesini yitirmişler, beyninden lağım borusu geçenlere ne deseniz, boş!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol