Bu felaket, toplumda haklı ve derin bir adalet talebi doğurmuştur. Bizler bu talebin arkasındayız. Ancak açıkça ifade ediyoruz: Gerçek adalet, öfkeyle değil; bilimle, teknikle ve hukukla sağlanır.
Bugün yürütülen soruşturma ve davalarda, sorumluluğun büyük ölçüde yalnızca yapı inşaat sürecinde görev alan teknik elemanlara yüklendiği görülmektedir. Oysa güvenli yapılaşma; imar kararlarından, imara açılacak alanlarda yapılması zorunlu mikro-bölgeleme çalışmalarına; ruhsatlandırmadan etkin denetime, yapıların bakım ve onarımı ile uygulamadan yapıların kullanım sürecindeki müdahalelerin önlenmesine kadar çok aşamalı bir kamu sürecidir. Bu zincirin yalnızca tek halkasına odaklanmak hem gerçeği hem adaleti çarpıtmaktır.
*
Kahramanmaraş’ta 239 bin 159 binanın yalnızca %3,2’si depremde yıkılmıştır. Yıkılan binaların %96’sı 2000 yılı öncesinde inşa edilmiştir. Bu veri çok nettir: Yıkım, büyük ölçüde yaşı ve özellikleri itibari ile riskli olduğu bilinen yapı stokunda yoğunlaşmıştır. Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı ile Kahramanmaraş İl Afet Risk Azaltma Planı’nda öngörülen riskli yapıların çoğunluğu yıkılmıştır.
Deprem yönetmelikleri ve betonarme standartları zaman içinde değişmiş ve gelişmiştir.
Malzeme üretimi, kalite kontrol ve denetim sistemleri yıllar içinde güçlenmiştir. Otuz-kırk yıl önce yürürlükte olan bilgi ve kurallarla, bugünün standartlarını geriye doğru işleterek sorumluluk kurmak bilimsel değildir. Mühendislik bilgisi geriye yürümez; sorumluluk, yapının inşa edildiği dönemin mevzuatı ve koşulları içinde değerlendirilir.
Ayrıca açık bir hukuki gerçeğin altını çizmek zorundayız: Bir yapı, malikine teslim edildikten sonra teknik elemanların o yapı üzerinde herhangi bir tasarruf yetkisi kalmaz. Kullanım durumunu bilemediğimiz ve kontrolünü sağlayamadığımız yapıdan ömür boyu sorumlu tutulmak mantık dışıdır. Her mamulün belirli bir kullanım ömrü ve garanti süresi olduğu gibi binalarında olmalıdır. Mülkiyet hakkı gereği, yapı üzerinde karar alma yetkisi malik ve yetkili idarelerdedir.
*
Bir yapının “riskli” olduğuna dair hukuken sonuç doğuran tespitler, bireysel
beyanlarla değil, kanunla yetkilendirilmiş idari süreçlerle yapılabilir..
Yargılamalara yön veren bilirkişi raporlarında ise ciddi nitelik ve etik sorunlar vardır. Alan dışı değerlendirmeler, teknik ve mevzuat hataları ve nedensellik kurulmayan raporlar, adil yargılamanın önündeki en büyük engellerden biridir. Deprem yargılamalarında gereken şey çoğu zaman uygulama tecrübesidir. Şantiye deneyimi olmayan, yapı denetimi yapmamış veya projelerde doğrudan görev almamış bir bilirkişi gerçek kusurları sahada tespit etmekte yetersiz kalmakta, hatalı, eksik, yanlış bilirkişi raporları nedeniyle adaletin sağlanması gecikmektedir.
*
Bilirkişilik sistemi, uzmanlık, deneyim, etik ve şeffaflık esaslarıyla yeniden düzenlenmelidir. Depremlerdeki yıkımın temel nedenlerinden biri de yıllardır bilinen ve dile getirilen sistematik ihlaller bütünüdür: imar affı ve benzeri uygulamalar, yanlış kat ve zemin rejimi, ruhsatsız kat ilaveleri, taşıyıcı sistemi zayıflatan kaçak müdahaleler, yapısını dış etkenlerden korumayan, bakım ve onarımından kaçan bilinçsiz kullanıcılar ile bilgi ve kontrol sistemindeki aksaklıklardır.
Elbette sorumlular yargılanmalı, suçlular cezalandırılmalıdır. Ancak bu süreç;– yetki ve sorumluluk ilişkisini esas almalı,– Dönemin mevzuatını ve zaman boyutunu dikkate almalı,– Bilirkişiliği bilimsel ve etik temele oturtmalı,– Yalnızca geçmişi cezalandırmayı değil, gelecekte güvenli yapılaşmayı hedeflemelidir.
*
Gerçek adalet, ancak ve ancak bilimsel hakikat, hukukun üstünlüğü ve mesleki sorumluluğun doğru tanımı üzerine inşa edilebilir. 6 Şubat depremlerinde hayatını kaybeden vatandaşlarımızın anısına yakışan da budur. İnşaat mühendisleri Odası Kahramanmaraş Temsilciliği olarak adil, şeffaf ve bilimsel bir hesap verme sürecinin takipçisi olmaya devam edeceğimizi kamuoyunun bilgisine saygıyla sunarız.
Kamuoyuna saygıyla duyururuz.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Kahramanmaraş Temsilciliği





