Ahmet Haşim ‘35 yaş’ şiirinde diyordu ve taşın sert olduğunun da farkına vararak…

Renklerinin de dilinin olduğunu biliyoruz. Ressamların tablolarına bakın, tuvallerindeki renk cümbüşüne bakın, size bir değil, birden fazla dili anlatıyor.

Enkaz kaldırma çalışmaları sırasında gökyüzüne bakıyorum, mavi griye dönüşmüş, kirlenmiş semalar. Enkazlar sebebiyle yükselen toz bulutu, gökyüzünün rengini değiştirince, maske kullananların sayısında artış gözlemlenince, hava solumak bile bile nefes darlığına davetiye çıkartma anlamına geliyor.

*

Pandemiden sonra gelen yüzyılın deprem felaketiyle birlikte kurulan yardım çadırlarında, kahvaltı veya yemek alma sırasında ki kaç kez rastladım, duydum kulaklarımla, ‘Siyasiler nerede, neden bizim çektiğimiz çileyi onlar çekmiyor, neden bizim gibi yemek kuyruğuna girip yemek yemiyor, neden bizden uzaklar, neden acılarımıza ortak olmuyorlar!’ şeklindeki serzenişleri kuyruğun bir ucundan son öbür ucuna kadar uzadı gitti…

CHP’nin atom karıncası Ali Öztunç ile AK Parti’de yerel siyasetin hafızası Ahmet Özdemir hariç.

Nereye baksanız, kimi dinleseniz sahada bu 2 isim var.

*

Sorarsan, hepsi sahada, sorarsan hepsi halkın içinde, sorarsan hepsi de halkın dertleriyle dertlenip, yaraların sarılacağını müjdeliyor! Bazılarının şehirde olduğundan bile kuşku duyuyorum.

Ha var, ha yoklar sınıfına kayıtlılar.

Büyükşehir Belediyesi dahil… Tüm ilçeler hakeza. Vatandaşı dinleseniz, yerel yönetim sınıfta kaldı. Dedikodular, algı operasyonları, iddialar ve birbirini tutmayan çelişkiler yumağı paylaşımlara bakıyorum, yerel yönetimlere yönelik. Bu eleştirileri hak ediyorlar mı, vatandaş daha iyi bilir!

Yaralar sarılacak mı, inşallah ve mutlaka… Şehir yeniden inşa edilecek mi, yeni yerleşim alanlarının belirlenmesiyle birlikte konut yapımı başlayacak mı?

*

Neler görmedik, deprem hikayelerine dair neler duymadık, nelere katlanmadık, bu da geçer yahu diyeceğimiz günler yakın. Unutacağız bu günleri. Unutmak zorunda olsak da, millet olarak balık hafızalıyız çünkü. Yine yarın akıllı çok amaçlı evlerin, lüks otomobillerin, son model cep telefonlarının, markalı ve pahalı giysilerin satıldığı dükkanlara doluşacağız.

Depremin ilk ve ertesi günü bayat ekmeği çaya banıp yediğimiz zamanları da  unutacağız.

Depremde edindiğimiz, hatta telefonlarını bile aldığımız deprem arkadaşlarımızı da bir müddet sonra rehberden sileceğiz belki de. ‘Ararım seni, görüşelim!’ desek de kendi telaşımız, kendi acımız buna engel olacak.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol