İdrakten yoksunlara atıfta bulunmaktı niyetim, düşüncem. Aslında başlık bu değildi. Ama bir arkadaşım etik bulmamış, (ki haklıydı) değiştirdim. 'Yoksa seni okumam!' deyince korktum. Bir okurum eksilecek diye endişelendim.

İdrak yolları arızalı ve kapalı olanlar anlamıyor, onun için net olayım istedim. Tabi ki fırtınalı havada denize açılırsanız, yüzüyorsanız boğulma riskiniz fazla, gemide iseniz, geminin batması kaçınılmaz. Kimse bile bile ölüme lades demez! Eceline susamadıysa tabi. 

*

Kişinin kendi çıkarı için başkalarını manipüle etmesine, yanıltıcı telkinlerde bulunmasına, insanı kendi aklından şüphe eder hale getirmesine, kuranın duygularını istismar ederek gerçekle bağını koparmasına, hiç yaşanmamış bir olayı yaşanmış gibi göstermesine, yaşanmış bir olayı ise hiç yaşanmamış gibi kabul ettirmesine, kurbanını yalnızlaştırıp, aciz hissettirip, körü körüne kendine bağımlı hale getirmesine GAZ LAMBASI deniliyormuş.

Nereden mi biliyorum, Yılmaz Özdil yazdı, ondan…

*

Gaz lambası ne alaka derseniz, izah edeceğim!

İnsan zihninde gerçeğin yerine gerçek olmayanı koymaya ikna ederek doğruymuş gibi inandırmaya deniliyormuş GAZ LAMBASI…

Yazarın dediği, sözünü ettiği yarım asır önce kullandığımız gaz lambası mı, emin değilim.

*

O kadar ki, her şey çığırından çıktı, şiraze kayboldu, etik metik yerini tetik aldı, sosyal medya çağının, twitter trolleri, bot hesaplar, dijital fotomontajlar, komplo senaryoları, dezenformasyon bombardumanı, toplumları gaz lambası kullanmaya maruz, mecbur bırakıyor.

O haldeyiz ki, sistematik olarak ayılan asılsız bilgilerle kafa karışıklığı yaratılıyor, günümüzün ifadesi ile algı oluşturuluyor.

Bunun en iyi örneğini yakın zamanda yapılan Ticaret ve Sanayi Odası seçiminde gördük, yaşadık, haberdar olduk.

Zira, daha yakın zamanda, gerçekler bilinçli olarak deforme edilmiş, gerçeğin yerine sahte gerçekler monte edilmişti. Öyle bir rüzgâr estirildi ki, kendinden şüphe etmeye başlıyorsun, ben bile kendimden kuşkuya düştüğüm anlar çok oldu.

O seçimde beyinleri sis kapladı. Yalan söyleyene inanıp, doğru söyleyenden işkillendiğimiz anlar, zamanlar olmadı desem, kendimi inkâr etmiş sayılırım!

O hale gelmiştik yani…

*

Artık kime inanacağını, kime güveneceğini, kime sırtını dayayacağını bilemiyorsun! Duygularını, aidiyetlerini öylesine istismar ediyorlar ki, bir bakıyorsun kendini namuslu insana küfrederken buluyorsun.

Ağzı bozuk şarkılar söyleyen Gülşen’den farkın kalmıyor.

*

Bir insanı sevmeyebilirsiniz. Mecburiyet yok. Lakin onurlu bir makamı varsa, seçilmiş biriyse, kamuoyunda karşılığı varsa, sırf makamı için saygı duymak zorundayız, sizler de öyle.

Sevmek gönül işi.

Bir insanı itibarsızlaştırmak, yok saymak, geleceğini karartmak, sıfıra çıkartmak için yoluna mayın döşemek, kuyusunu kazmak, aynı ailenin mensuplarına yakışmaz.

Bazılarının ayağına dolanırsa, bindiği dalı kesmek anlamına gelen alavere-dalavere ve ayak oyunlarıyla seçilmiş insana kurulan tuzak duyulmaz mı zannettiniz?

Devletin-hükümetin kozmik odalarında, ikna odalarında haysiyet ve şeref yoksunu, itibarsız kimselere parayı bastırıp, sus payını ağzına tıkayıp, ‘Bana, bize vurma, ona vur, ötekine vur!’ demenin neresi siyaset!

*

Hep etik siyasetten söz ettiniz. Ama etik siyaseti butik siyasete, tetik siyasete çevirdiniz. Nereye gidiyorsunuz, amacınız ne?

Siz kaça satılmıştınız vakti zamanında, şimdi düne kadar size lanetler yağdıran, itibarı sıfırlanmış insanları adam yerine koyup tetikçiliğe soyundunuz!

Evet, herkesin bir fiyatı var. Ve herkes fiyatı kadar adamdır! Rakibiniz, düşmanınız da mert olsun istediniz. Ama siz kalleşleri, dün aleyhine konuşup, sağda solda ‘ranttan besleniyor’ denilen adamın ertesi günü sofrasına oturan iki paralık zıpçıkları koltuğunuza, geleceğinize tetikçi tuttunuz!

Peki, yarın-öbür gün yok hükmünde gösterdiğiniz kişi(ler)çıkıp da bir bir anlatırsa, gerçek yüzünüzü ortaya koyarsa, kirli çamaşırlarınızı dökerse ortaya, etik siyaseti nasıl tetik ve butik siyasete çevirdiğinizi anlatırsa, nereye gideceksiniz?

Bir tek kendiniz uyanık, akıllı sanıp başkalarına ahmak muamelesi çektiğinizde, vakti saati geldiğinde ayağınıza dolandığında nerelere kaçacaksınız, nerelere sığınacaksınız!

O koltuk ilanihaye size ait mi sanıyorsunuz. Mahkemenin kadıya mülk olmadığını, olamayacağını en iyi siz biliyorsunuz. Yarın o koltuk altınızdan kayıp gittiğinde, o tuttuğunuz haysiyet yoksunu tetikçi bu kez oklarını size çevirecektir, unutmayın bunu! Verdikleriniz, sus paylarınız bile sizi kurtarmayacak!

Doğanın kanunu, değişmez; Kartalların yaşadığı coğrafyada kuzgzunların da olduğunu bir kenara yazın!

Şunu da unutmayın; ayarını bozduğunuz kantar, gün gelir sizi tartar! Bakalım bilmem nereniz kaç okka çekecek, görüşeceğiz!

*

Dostlar… Birbirimizi sahip çıkalım. Bu şehrin değerlerine, seçilmiş veya atanmış fark etmez. İllaki siyasetçi olması kâfi değil, yüreği bu şehir için atan, bu şehir için hikayesi olan ve başarı hikayeleri yazmaya azimli, kararlı, dürüst insanlarla yola gidildiğinde, varılacak hedefin daha güvenli, varılacak limanın daha güvenli olduğunu unutmadan sesleniyorum.

Oyun içinde olanların da bir gün oyuna geleceğini, oyun dışı kalacağını, kimse aklından çıkartmasın!

Bu yazı genel. Kimse öküz altında buzağı aramasın! Ha içinde kendini bulma heveslisi olan varsa, miktarı önemli değil, isteyen istediği kadarını alabilir! Uzattım… Bu yılın son yazısı. Gelecek yıl görüşmek üzere, herkesin yeni yılını kutluyorum. Sağlık, esenlik, mutluluk dileklerimle…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol