banner1483

Her ne kadar masum bir yasa gibi gösterilmeye çalışılsa da, bunun adı bal gibi basına ayar verme, basını susturma, basına sansür, özgür düşünceye takılan pranga olarak yorumlayanların sayısı oldukça fazla.

Sözüm ona bizim mahalle gazeteler kadar dahi okunmayan, kıymeti harbiyesi olmayan sözüm ona ulusal gazetelerde, sözüm ona büyük yazarlar-çizerler (benim bir köşe yazım dahi sizin yalaka ve yalan haberinizden, köşe yazılarınızdan daha fazla okunuyor, bilin diye söyledim) bu meseleye fazlasıyla yer verirken, biz de kendi çapımızda birkaç cümle edelim dedik. Yoksa bir tarafımız şişecek!

Bu yasanın başından beri uygulamasında, çalışılmasında, hazırlanmasında iki acar milletvekilimizin çabası biliniyor. 

Bunlardan biri, siyasetin Ankara’daki hafızası sayın Mahir Ünal ile diğeri de yerelde siyasetin güçlü ismi, hafızası sayın Ahmet Özdemir. Televizyonlardaki çıkışlarını, muhalefete verdikleri cevapları bilmeyen, duymayan kalmadı.

Verdikleri mücadele, kavga hafızalardan silinmezken, dün gece de sayın Cumhurbaşkanının onayı ile Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.

*

Peki bundan sonra ne yapacağız.

Yapacak bir şey yok. Algı yaratmayacaksın, hakaret etmeyeceksin, belden aşağı vurmayacaksın, asılsız, mesnetsiz haberlerle yalan haberciliğe sığınmayacaksın, kendi kendine ayar verip sesini yükseltmeyecek, dilini depene çekeceksin.

Peki, ben bunları yaparken siyasetçilerimiz de aynı yasa hükümleri çerçevesinde hakaret edecekler mi? Muhalefeti, seni, beni eleştirirken ses tellerinin akordunu kontrol edebilecekler mi?

Hadi ben sustum, hadi ben ‘dilim dilim, başıma giydirir kilim!’ deyip kılı kırk yararak yazmaya, haber yapmaya gayret edeceğim de, (ki doğrusu bu aslında) sen kontrolsüz güç olmaya devam edersen seni ve yasayı nereye koyacağız!

*

Bu arada… Ki televizyonlarda sık sık dinledik kendisini. Milletvekilimiz sayın Ahmet Özdemir, sansür yasasını savunurken, “Amerikalı ilgililerle buyasayı ve özellikle 29’uncu maddeyi konuştuk. Kendi dezenformasyon yasalarıyla bizim yasamızın birebir örtüştüğünü söylediler” demişti.

Şunu mu demek istedi acaba sayın vekilim, “Amerika’nın bile kabul ettiği bir yasayı niye eleştiriyorsunuz!”

Ancak sayın vekilim, kusura bakmayın da, Amerikalı bir sözcü, kendi ülkelerinde benzer yasaların bulunduğuna ilişkin iddiaların yalan olduğunu söyledi.

Buna, dakka bir gol bir denmez miydi?

*

Sayın Özdemir’e önerimdi, bu yasayı çıkartmak, özellikle 29. maddeyi savunup meclisten geçmesini sağlamak için elin gavuruna danışmanın, onlardan kopya çekmenin, onlarla istişare etmenin manası yoktu. Bizde hızlı gazeteciler var, etik kural tanımayan, mahallenin delisi olanlar… Onlarla konuşulsaydı, üstelik adamları da şöhret etmez, üstüne para da vermezdiniz! Bizim delilerimiz onlardan daha akıllıydı, size yardımcı olurlardı.

Amerikalıları şımarttınız, adam yerine koydunuz!

Bizim burada adam yerine koymadıklarımız bu işin üstesinden gelirlerdi ama neyse, madem savundunuz, madem yasalaştı, madem Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi, mesele kapanmıştır.

Bundan sonra, ben de hıyarın, incirin, çekirdeksiz şeftalinin faydalarını yazar dururum. Ne yapalım, durup dururken başımı niye belaya sokayım, bu yaştan sonra hapislerde sürüneyim!

Gerçi gazetemin ve sitemin de avukatısınız ya, neyse…

*

Bitiriyorum… 

İşim olmaz yalanla, iftira ile hakaret ile asılsız ve mesnetsiz iddia içeren haberlerle.

Ama siz de sayın başkanlar, sayın siyasiler ve sayın bürokratlar, sayın işadamlarımız, sayın sivil toplum kuruluş kanaat önderlerimiz ve halkımız!

Siz de lütfen suyu getiren ile testiyi kıranları aynı kefeye koymayı bırakın, hatta vazgeçin!

Ruh sağlığınız için iyi gelir bu önerim!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol