Valla kimse kusura bakmasın, bu paylaşımı, bu alıntı yazıyı köşeme taşımak zorundayım. Ha, kimse bana silah dayamadı, buna gücü de yetmez kimsenin, ama bu şehrin insanlarının bazı gerçeklerle yüzleşmesi lazım.

Özellikle yüzü olmayanlarla… Yani yüzsüzlerle…

*

Babası, halkın “Garamaraş” dediği fay kırığı üstünde yetişen patateslerini satardı. Bu yüzden ona lise yıllarında “Patatesçinin oğlu” derlerdi. Mimarlık Fakültesinde öğrenci olduğu yıllarda Maraş’ta karpuz sergileri açtığı için “Karpuzcu Ahmet” denmeye başladı. Fakülte yıllarında başarısız olduğu için mimarlıkta da gözü olmadı. Ak Parti siyasetinde etkili olan akrabaları Karpuzcu Ahmet’i önce belediyeye memur olarak soktular altı ay sonra da Fen İşleri Müdürü yaptılar, sonra da İmar Komisyonu Başkanı oldu.

“Allah bana, ‘Yürü be Ahmet kulum’ dedi” diye övünürdü.

*

İmar Komisyonu Başkanlığında Karpuzcu Ahmet’in yetenekleri ortaya çıkmaya başladı. Bir taraftan Fen İşleri, bir taraftan İmar; artık Karpuzcu Ahmet’in elinde iki testi vardı. “Su akarken testi doldurmak sevaptır” derdi. Niye sevap?.. Çünkü Türkiye “Darül Harp”tı Ahmet’e göre.

Dördüncü yılı doldurduğu testilerle iki benzin istasyonu sahibi oldu. Bu arada Maraş halkı da “Karpuzcu Ahmet”i unutturacak yeni bir lakap buldu: “Fırıldak Ahmet”. Bu “Fırıldak” işi pek hoşuna gitmedi. Bunun üstünü dini bir çarşafla örtmek gerekiyordu. Fetö’cüler, Menzilciler, Süleymancıların Maraş koltuklarına okkalı adamlar oturmuştu; Ahmet’e yer açmadılar.

Maraş’ta yeni bir dedikodu yayılmaya başlar. “Hayır!.. Bu yanlıştır” diyen Maraşlı pek çıkmaz. İddiaya göre Fırıldak Ahmet’in sekiz, on ayakkabı kutusu Dolarları vardı. Toto’da 13+1 tutturan bir Maraşlıdan toto kuponunu bir iki bin Dolar fazlasına devralır. Çünkü müteahhitlik işine girecektir, “Bu kadar parayı nereden buldun?” diyenlere de 13+1 kuponunu göstermeye başlar. Ama Maraşlı külyutmaz, işin aslını şıppadak öğrenirler.

*

Fırıldak Ahmet’in kulağına ara ara “Darendeli Şeyh Hulusi Efendi” gelmeye başlar. Bir gün fiyatı bir servet olan arabasına atlayıp Darende’ye gider. Hulusi Efendi Vakfı’nda saf, temiz, gariban Müslümanlarla karşılaşır. “Tamam” der “Burası bana göre; çabuk yükselirim”.

İnternet sitesinde Hulusi Efendi şöyle tanıtılır: “Âlim, mutasavvıf ve divân şâiri Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, Babası, Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba’nın ahfâdından Hasan Feyzi Efendi, annesi ise Seyyid Taceddin-i Veli neslinden Fâtımâ Hanımdır. Baba ve anne tarafından Seyyid olup 36. kuşaktan Peygamber Efendimiz(sav)’in soyundandır.”

Yalnız bu yaşıma kadar ben 34. 35. 36. Kuşaktan “Seyyid” olmanın hangi belgelere dayandığını bir türlü çözemedim. Araplar, bilirim iyi şiir yazarlar ama Emevilerin de, Abbasilerin de devlet arşivi yoktur. Yine iyi bilirim ki Doğu Anadolu’daki “Seyyid”lerin tamamı Kürt’tür. Peygamber Efendimiz de mi Kürt yoksa?.. Geçtim bunu... Bu konuda benim kafam karışık, sizinkini de karıştırmayım.

*

Bizim Fırıldak Ahmet Darende’ye çok sık gitmeye başlar. Her gidişinde de “Azımızı çok kabul edin, cebimde bu kadar vardı” diyerek cebini boşaltır. Ama nasıl bir boşaltma?.. Her seferinde boşaltılan para on bin Doların üstündedir.

Karar Gazetesi’nden Yıldıray Oğur bizim Fırıldak Ahmet’in kısa bir sürede vakfın Mütevelli Heyeti Başkanı olduğunu yazar. Mütevelli olduktan sonra sakal bırakır, haccını, umresini yapar ayakkabı kutusundaki paraların günahını sildirir ve Maraş’taki Nakşiler de ona “Ahmet Efendi” demeye başlar.

“Fırıldaklık”tan “Efendi”liğe terfi ettikten sonra Maraş şehir planını yapan Yüksek Mimar Bülent Berksan’ın “Sakın ha buraya tek katlı kulübe bile yapmayın” dediği “Garamaraş”ta Hamidiye Sitesi’nin temeli atılır. 4+1 lüks dairelere öyle bir fiyat belirler ki Maraşlıların dudağı uçuklar. Projeye göre sitenin bulvara bakan yüzünde küçük bir cami yer alır. Müşterileri de Ak Parti’nin Maraş oligarglarıdır.

*

“Alevileri bu siteye sokmam, Ülkücülerin de bodrum kattan bir oda almaya bile paraları yetmez, oh gel keyfim gel” diye düşünür Ahmet Efendi.

Müşterilerinden F.K. söyledi bana.“Ahmet Efendi, bu site fay kırığı üstünde mi?..”

Cevap; “He ya fay kırığı üstünde... Ne olmuş fay kırığı üstündeyse?.. Bu camiyi boşa mı yapıyom ben… Camide yapılan ibadetler, edilen dualar fayı camuz gibi çöktürür, yağlı tavaya atılmış kurşun gibi eritir…Camimiz evvel Allah sitenin sigortasıdır!..”

F.K. bu saçmalıklara inanmaz ve daire almaktan vazgeçer ama dini bütün zenginler kolayca inanırlar. 6 Şubat depreminde Ahmet Efendi’nin Hamidiye Sitesi’nin bütün blokları çöktü, yüzlerce kişi öldü. Peki sitedeki cami ne oldu?.. Blokları niye koruyamadı?..  Cami kendisini bile koruyamadı, sol böğründeki blok döne döne caminin üstüne geldi, filin ayağı altında kalmış kurbağa gibi yere yapıştı.

*

Kim bilir cami belki de fay kırığının sallantısından değil, Garamaraş’taki günahlardan ürperdi, bacakları titredi, nefret etti ve gitti…

Ahmet Efendi duydum ki tutuklanmış, site bloklarındaki ince demirler, kerpiç gibi elde ufalanan kolon betonları hırsızlığın delilleri olarak toplanmış. Bu dünya mahkemesinden Fırıldak Ahmet az bir ceza ile kurtulabilir, peki ya öteki dünya mahkemesi?..

Alper Aksoy

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol