Süs deyince aklımıza gelen ilk şey, herhangi bir objeye yaptığımız veya takıp tanıştırdığımız nesne gelir. Öyle ya araba alırız, döşeme yaptırırız, takım elbisenin yaka cebine bir çiçek veya rozet takarız, ya da evimizin bir köşesine vizon sehpa koyarız, üzerine vazo, çiçekler vs, vs, vs....

İnsanların yaradılış özelliği mi diyelim, hoş görünme hevası mı, ya da ‘aaaa bak ne kadar da güzel yapmış, yakıştırmış!’ desinler diye bu gizemli kelimenin esrarına kendini kaptırmış çok insanlar var ve bunlarında ne önüne geçilebilir ne de engelleye bilirsiniz. Bunu suiistimal edenlerin de yasalar neyi gerektiriyorsa o yapılmalıdır, bu da hukukun görevidir.

Şimdi gelelim Mehmet Kanbur ustamızın süs merakına. Daha evvel yazmıştım, Mado ailesinde yaklaşık yirmi yıla yakındır bildiğim, tanıdığım kadarıyla Mehmet, Atilla ve Erdal Ustalarımın sade ve gösterişsiz yaşantılarına gıpta ettiğimi bilmenizi isterim. İsteseler çok şaşaalı yaşaya bilir, çok lüks içinde yaşamlarını sürdürebilirler mi, kocaman EVET.

Lakin onlar dedelerinden ve babalarından öyle güzide bir miras almışlar ki çırak, kalfa ve usta ilişkisini halâ sürdüren ender kişilerdendir. Bu bağlamda sadeliğin ve usta öğretici statüsünde ki ustalarımın önünde saygıyla eğiliyor. Ellerinden öpüyorum.

Yine olayı süsleyip püsleyip sataşmalar olacak, tabi orada çalıştığın için onları taltif edeceksin diyenler sıraya geçecek. Ben hiçbir vakitte kim ya da kimler olursa olsun Allah'a kâsem olsun ki böyle bir şey yapmadım. Küçük bir örnek verip nokta koymak isterim.

İçinde bulunduğum sektörde (Mado) en çok yıpranan, en çok ezilen ve dahi en çok üzülen kişiyim ben. Bundan birkaç yıl evvel, Mehmet ustam beni tarumar etti, zır deseler ağlayacak durumdayken, yanında bulunan yabancı misafirler de varken beni çağırdı.

‘Oğlum Coşkun, buraya gel!’, gittim yanına vardım, başım yerde; ‘Buyur ustam!’ dedim ve o ustalığını gösterip, yanında bulunanlara hitaben, ‘Aha benim onbeş yıllık adamım, ben göndersem bu gitmez, bu gitse ben göndermem, sizler adam çalıştırmasını iyi bileceksiniz!’ deyip ‘Hadi yavrum bak işine!’ dediği anda içimde tarifi imkansız bir sevinç ile tezgaha geçtim.

*

Yani demem o ki süsü, püsü ve klavyeden yazıp gönderi yapan kişilere şunu demek isterim.

Gelin ve bizi yerimizde nasıl çalıştığımızı görün yazılarınızı ve yorumlarınızı ona göre yazın. Öyle uzaktan tuşa basıp çay çerez yiyerek değil. An gelecek herkes gibi bizlerde bu dünyadan göçüp gideceğiz, nefret ve kindarlık ancak ve ancak kişinin hem bu dünyasına, hem de ahiretine zarar verir. Rabbim hepimizi iki cihanda da aziz eyleyip cennetiyle müşerref kılsın. Herkese saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Sağlıklı ve mutlu olunuz inşallah!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol