Koskoca bir palavradan, su götürmez yalandan ibaret. Büyükler söyler ya öteden beri, ‘ergene avrat boşaması kolay!’ o hesap bizimkilerinki.

Daha şimdiden başladılar millete gaz vermeye, palavra sıkmaya, yalan söylemeye, Neymiş; belediyeyi aldıklarında, koltuğa oturduklarında şehri, ilçeyi vatandaşla birlikte yöneteceklermiş, el ele verip şehri-ilçeyi ihya ve inşa edeceklermiş.

Yalan söyleyeni Ahırdağı’na kaldırmıyorlar. Nasıl olsa gümrük de yok, salla gitsin, at palavrayı cahil cühela dinlesin, inansın, sana oy versin.

*

Dikkat edin, burada parti marti ayırımı yok. Yazı genel. Bizim millet de katıksız saf ya, inanır, kanar, gider oyunu verir.

Bir şey daha söylerler, ‘Şehri-ilçeyi ortak akılla yöneteceğiz!’

Ortak akıl dediği kendi aklı aslında. Çünkü koltuğa oturana kadar, yani köprüyü geçene kadar hepsi. Köprüyü geçtikten sonra senin benim aklına ihtiyacı yok kıymetli bakanımızın, o kendi aklı ile şehri-ilçeyi idare etmeye kalkar.

*

Zaten koltuğa oturduğunda, çevresine akbabalar, kargalar, kuzgunlar doluşur, akıl verirler. Bu şehirde ne ararsan var, en çok da akıldane.

Bu şehirde cami hocasından çok akıl hocası da var, bunlar devletin maaşlı elamanı olmasa da, birlikte yola çıktıkları adaya, sonra başkanla bir olurlar, akıl verirler, pardon satarlar, eh her şey karşılıklı, bedava kimse kimseye öpücük de vermeyeceğine göre, bir bedeli olmalı değil mi şekerim!

Onlar anlatır, bizim de ağzımızın suyu akar, ‘Yahu adama helal olsun, ağzından bal damlıyor, ne kadar da güzel konuşuyor, planı ve projeleri de şahane. Tamam valla, oyum bu adaya!’ diyerek peşin hüküm verir. Samimi olsa gam değil de, kendine saygısı, kendine olan özgüveni yok.

Der ama sonra gider oyunu yine gönül verdiği partiye atar. Çünkü bu milletin ne önünden gidilir, ne arkasından!

*

Halk arasında, esnaf ziyaretlerinde palavra sıkmanın sonu yok, sınır da yok zaten. Derler ki; ‘Şehri-ilçeyi birlikte ihya ve inşa edeceğiz!’

Küllüyen yalan. Şehri kimle, kimlerle ihya ve inşa edeceğini zaten aday gösterildiğinde plan-programa almış. Sen, ben hikâye. Edem biliyor ki, eh biz de biliyoruz artık, eşek değiliz, önce kendini, çevreni ihya ve inşa edeceksin. Bize sıra gelirse, bir park, bir havuz, bir kaldırım, bir kilit parke döşeme, eh yeter de artar bile.

Bununla idare et, çekirdek-çerez gibi, rantı bölüşmek, kendimizi ve çevremizi ihya ve inşa etmek bizim işimiz.

*

Samimi olduklarına inanmıyorum, siz inanıyorsanız kendi sorununuz da, bakın, esnaf ve vatandaş-çarşı ziyaretlerinde, küçük çocuk gördüklerinde sarılırlar, kucaklarına alır öperler. Evde kendi çocuklarını, kendi torunlarını öpmekten imtina edenler, belki de zaman bulamayanlar, seçim  işte, o işte gözü kör olsun, alır kucağına sever, ‘Aman ne şeker çocuk böyle, adı ne bunun?’ diye şirinlik gösterir, sırıtır bir de p işmiş kelle gibi, yanındakilerin de aklı gider.

Eşine bile bu kadar candan, samimi sarılmamıştır. Ama kimi görseler sarılırlar, öperler, ‘canım ya, sizi çok seviyorum!’ derler. Oysa aynı şirinliği, aynı yaklaşımı eşinden, çocuklarından ve torunlarından esirgemiştir.

*

Lakin oy uğruna katlanıyorsun işte.

Biz de salak gibi yutuyor, yiyoruz bu numaraları.

En çok da şehri-ilçeyi birlikte ve el ele yönetme martavalına, palavrasına…

Hepsini aynı kefeye koymak mümkün değil. Sözümüz meclisten dışarı. Çapsızlar, oy yüzdesi 1’i bile bulmayanlar, seçimden sonra tabela partisi dahi olamayacak kadar ufak adaylar ailesini, sandığa daha şimdiden gömülenler, kendini idare etmekten, yönetmekten aciz, şehri yönetecek öyle mi, hem de ortak akılla, el ele ve birlikte.

Yahu yemeyin bizi be!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol