Geçen hafta meseleyi, vaziyeti özetlemeye çalışsak da, gerçekler her zaman ayrıntıda gizlidir. Biz şimdi o ayrıntıları dile getirip, yetkililere sunacağız.
Daha önce ofisimize kadar gelip sıkıntılarını bizlerle paylaşan Hopurlu Mahallesi sakinlerinin sorunlarına katkı sunmak ve çözüm odaklı kamu görevi yapmak üzere yazarımız şair Yadigar Erbay ile Köy Garajından minibüse binip yola revan olduk.
Mahalle Muhtarı Durdu Türk, gerçekten sadece köyünde değil, çevrede sevilen sayılan dürüst bir kişilik.
Bunu vatandaştan da duyuyorum. Hayır dualarını esirgemiyorlar.
Güzergah boyu toz toprak. Firmalar yolu sulamıyor, yol üzerinde evi olanlar kapı-pencere açamadıkları gibi, sağda solda tarladaki ürünler toz içinde. Zaten don vurmuştu, tarlada ürün, bahçede sebze-meyve kalmamıştı, toz ve susuzluk da tuzu biberi oluyordu. Ekici, çiftçi perişan. Ürünler tarlada kalmış. Hasat mevsimi diye bir mevsim tarihe karıştı bu dönem.
*
Köy Garajından hareket ederken yolcu sayısı 5-6 idi. Bazen Madalyalı Kavşak önünde yolcu almak zorunda kalıyorlar ki, bu da tehlikeli. Kazalara sebebiyet verebiliyordu. Buraya dolmuşların durup yolcu alabilmeleri için cep gerekiyor.
Bir de yeni Devlet Hastanesi önüne durak şarttı. Yağmurda çamurda, yazın güneş altında yolcu beklemek işkenceye dönüşüyor.
Güzergah boyu inşaatlar, araçlar vızır-vızır, tabi toz topraktan göz gözü görmüyor. Sulama yok. Durağa gelenler iniyor. Sadece durak değil indirilen yer. Yolcunun eşyası var, mecburen evlerinin önüne kadar güzergâhı değiştiriyorlar. Kapısına kadar. Ee, yolculardan hasta olan var, yaşlısı var, engellisi var, çocuklu kadını, hamilesi var. Bunun için ek ücret talep etmiyorlar. Bir amme hizmeti yaptıkları. Bir de vicdan denen şey var.
*
Giderken Altınova-Yeşilyöre minibüsü rast geliyor, durduruyoruz. İçinde 5 yolcu var ve Yeşilyöre merkeze 35. Km. ücreti 60 tl. toplam 300 lira ediyor ki, hepsi kazanç olsa ne yazar.
Hopurlu son durak. İndiğimizde köyün kadınları karşılıyor ilkin. Yadigar Erbay bazılarını tanıyor. Nihayetinde aynı köyden. Cuma (Cemil) Sümbül’ün evine misafir oluyoruz. Gölgede sohbet ederken, tozdan ve susuzluktan kurumuş özüm geliyor önümüze. Yüzünde yılların yorgunluğu, ‘Halimiz bu!’ der gibi yüzüme bakıyor Muhtar Türk ve mahallenin akil insanı Cuma dayı. Yaşı 81. Muhtara teşekkür ediyor, “Memnunum, şehre inemiyorum, maaşımı (65 yaş) çekiyor, ilaçlarımı getiriyor. Allah arzı olsun. İnsan evladı o” diyor. Cuma dayı’nın eşi Esme annemiz sohbetimize dahil olurken, köyün sevilen insanı Muhtar Durdu Türk anlatıyor ha bire.
*
Köyde su, elektrik sıkıntısı yok. Taziye evi yapılıyor, Jandarmalar’da ortak kullanılan sağlık ocağı var, halı saha gençler için mükemmel. İlk-orta okulu var mahalle içinde.
Mahalle içindeki kadınlar Yadigar Erbay’ı bırakmıyorlar. Hısım çıktı ya bazıları ile fotoğraf çektiriyor hatıra olsun diye.
*
Merkeze dönüyoruz. Bu kez 5 kişi ile geldiğimizi minibüste 3 kişi var. Toz toprak arasından merkeze ilerlerken Kumaşır Gölü gözüme çarpıyor. Bataklığa dönüşmüş. Bir zamanlar mesire alanı idi. Suya girmek kirli ve tehlikeli. Bataklık kurtarılacak, göl çevresi ıslah edilecek, eski mesire alanı görüntüsüne kavuşturulacaktı, hikâye çıktı.
Neyse… Köy Garajına geliyoruz. Bundan sonrasını Muhtar Durdu Türk anlatıyor; “Sarı otobüsler yolcularımızı Müze Kavşağına kadar götürüyor, Piazza önündeki duraktan alıyor. Bize yasak. Piazza altındaki petrol yanında yolcuları indirdiğimizde, en az Müze Kavşağına kadar götürmemizi istiyorlar. İçlerinde yaşlısı, çocuklu kadını, engellisi, hamilesi varken, elimiz kolumuz bağlı. Buna rağmen fedakarlık etmek bize düşüyor. Merkeze gelemeyen yolcularımızın eczanelerden ilaçlarını, pazardan alış-verişlerini temin edip dönüyoruz. Bu da bize ağır geliyor. Sarı otobüslere tanınan imtiyaz bizlere de tanınmalı. Biz vatandaş için çalışır, uğraşırken, mağdur olan hem bizler, hem de vatandaşlar oluyoruz!”
Nokta!





