Hikâyeyi Memduh Bayraktaroğlu’nun sayfasından arakladım; Fransız kadın kocasını aldatmaktadır. Aşığıyla evdeyken, kocası aniden çıkagelir.
Kadın telaşla aşığını camın önündeki balkona çıkarır ve perdeyi kapatır.
Kocası içeri girdiğinde bir bakar, karısı çıplak ve sehpanın üzerinde iki dolu viski kadehi!
Tam ‘ne oluyor?’ diyecekken karısı, ‘beraber içelim diye seni bekliyordum canım!’ der.
Dışarda soğuktan donan aşığı, “ne olursa olsun, ölümden öte köy mü var” der ve tekrar odaya dalar!
Koca, adamı görünce şoke olur ama adam hemen lafa girer; “Çok özür dilerim Beyefendi, yukarı kattaki sevgilimle beraberdim, aniden babası gelince ben de kaçmak zorunda kaldım.”
Koca sakinleşir ve gülerek; “Biz de gençliğimizde benzer durumlar yaşadık. Boş ver!” der adamı giydirip gönderir ve uykuya dalar.
Gece yarısı kadın bir tokatla uyanır, kocası bas bas bağırmaktadır: “Ne üst katı ulan ne üst katı? Biz zaten çatı katındayız.”
*
Bu hikâyeye yorum yapmak yürek ister, dalak ister, cesaret ister! Ki o da bende yok! Ve beni zorlamayın bu işe. Ha, siz aklınızdan, içinizden geçeni söyleyebilirsiniz.
‘Ayıplı mı?’ diye sorarsanız asla ayıplı değil, ancak memlekette, kaz da çok, ördek de!