Kendini bu şehirden sorumlu ve yetkili zanneden biri, sayın Cumhurbaşkanımıza yazdığım mektuptan rahatsız olsa da, bizi de ‘kendini gazeteci zanneden biri’ sınıfına koysa da, feriştahı gelse yazmaktan alıkoyamaz. Holding sahibi de olsa, vız gelir tırıs gider!
Siyasetçilerin, hadi içinde sözde basın mensubu da olsun, kendini şehrin merkezine koyan bazı dengesizlerin güç zehirlenmesine alıştık, kanıksadık da, iş dünyasının abisi olma meselesinde bir kulaç atmayanlar, atma cesaretini, becerisini gösteremeyenler, ki işadamı da olabilir, herkes işine baksın!
Benim gazeteciliğimi de sorgulamak, eleştirmek kimsenin haddi değil.
Böyle biline!
*
Hangi tür müziği seversiniz bilmem de, Türk Halk ve Sanat Müziğine meylinizin olduğunu tahmin ediyorum. Ki ara ara ziyaretlerde, etkinliklerde söylenen şarkı ve türkülere eşlik ettiğinizden, mırıldandığınızdan yola çıkarak böyle bir tahminde bulundum.
Her ne kadar müzik evrensel olsa da, biz yaştakilerin müzik ruhu ve kulak algısı milliye yönelik oluyor.
Sibel Can’ın son senelerin sevilen şarkısından yola çıkarak klavyeye eyvallah etmek zorunda kaldım, ‘Halimi arz ediyorum, şikâyet etmiyorum, sırf bil diye söylüyorum!’
*
Mesele şu sayın Cumhurbaşkanım, kimseyi şikâyet etmiyorum aslında. Halimizi arz ediyorum. Halinizde ne var diye soracak olursan, aslında bu yazımda halkın seçip gönderdiğiniz milletvekillerine, belediye başkanlarına ve teşkilatta görev alan bilumum siyasilere olan tepkilerinden küçük kareler, küçük kesitlerden bahsedeceğim.
Kareler, kesitler küçük olsa da, anlamlarının büyük olduğunu siz de tahmin edebiliyorsunuz.
Ne diyordunuz gittiğiniz her yerde, belediye, teşkilat ve milletvekilleri ile olan toplantılarınızda, “Telefonlarınız her daim açık olsun, vatandaş size ulaşmak istediğinde cevap verin, telefonlarınızı kapatmayın!”
Ancak ve lakin sayın Cumhurbaşkanım, ne belediye başkanlarınız, ne milletvekilleriniz, ne teşkilatta görev alan bilumum sizi temsil ettiğini söyleyen ve zanneden siyasileriniz, telefonlara çıkmıyorlar. (Örneğin bu şehirde katma değer yaratan bir işadamı, bir belediye başkanından 3 kez randevu istedi, alamadı haliyle gidemedi)
Kapalılar. Halka, vatandaşa, esnafa kapalı olduğu kadar, basına da kapalı tutuyorlar. Hem yüreklerini, hem telefonlarını, zamanlarını, hem de imkânlarını…
Hep kendilerine yontuyorlar.
Ha, şikâyet etmiyorum, sırf bil diye söylüyorum!
*
Bizim de aklımız var, izanımız var, gören gözümüz, duyan kulaklarımız, vicdan dolu kalbimiz varken, yukarıda isimlerini saydığım, sizi temsil ettiğini, davaya inandığını, her meseleyi getirip ‘beka sorunu’na dayayan, ama ne bekadan, ne davadan bihabersiz yaşayan, yaşadığını, hizmet verdiğini zanneden kimseler, bizim Maraş’ın deyimi ile göv göv zengin oldular.
Nereye baksan, nereye kulak kabartsan, rant kokuyor. Düne kadar evinin dahi kirasını veremeyenler, bir araba alacak para için bankadan kredi çekenler, bugün servet üstüne servet yaptılar. Gidenler de, gelenler de…
Çocukları özel okullarda, eşlerinin ve kendilerinin altlarında son model arabalar, gayrimenkul zengini olup çıktılar.
Sadece halimi arz ediyorum, şikâyet etmiyorum, sırf bil diye söylüyorum!
*
Kurulduğu günden beri AK Parti davasını özümsemiş, davanın içinde olmuş, zamanını, maddi manevi imkânlarını bu parti ve şahsım şehri için kullanmış gönül erlerini ne arayan, ne soran var.
Küstürdüler, ziyaret etmeyip kendilerinden uzaklaştırdılar, partiden soğuttular.
“Arkadaş, sen geçmişte bu partiye hizmet ettin. Gerek milletvekili, gerek belediye başkanı, gerekse milletvekili aday adayı, ya da teşkilatın her hangi bir yerinde… Ne yapıyorsun, sağlığın, işlerin nasıl?” diye arayıp soran yok.
O insanlar, kenara itildiklerini, unutulduklarını, vefasızlık karşısında partiden tamamen uzaklaştıklarını söylerken, partilerinizdeki bazı kesimlerin inatçı, ukala, küstah, iş yapmaz, kendini bilmez tavırları yüzünden insanlar hem dinden soğudu, hem de partiden!
Gönül dediniz, kırmadık gönül bırakmadılar. Hizmet dediniz, h’sini bile hatırlamadılar, dedim ya, altlarındaki araba ile hava attılar, çalım sattılar, gayri ahlaki yaşamları ve tutumları ile milleti partiden uzaklaştırdılar.
Şikâyet etmiyorum, sırf bil diye söylüyorum!
*
Şehirde zaman zaman sular kesiliyor. Su konusunda güya Türkiye’de ilk sıradayız ama su politikasını doğru yönetemiyoruz galiba, ki buna depremde zaten eski olan şebekelerden dolayı kayıp-kaçak oranının da neredeyse yüzde 50’ye ulaştığını belirtmek daha adilane, daha dürüst olur, fakat seneler önce Gaziantep’e verilen Kartalkaya ve Düzbağ (Helete) suyundan sonra şehir ciddi su sıkıntısı çekiyor.
Ziraat odası başkanlarımız Fatma Şahin’e gitmişler, çiftçilerimizin çektiği sıkıntıyı, susuzluğu dile getirmişler. Bakarız demiş, okey demiş, tamam demiş ama atı alan Üsküdar’ı geçti, bir damla su verir mi derseniz, endişeliyim!
Çünkü biz sarı öküzü seneler önce verdik komşuya!
*
Sizi sever, sayarım, saygı duyarım. Allah sizi partinin ve ülkenin başından ayırmasın, sağlığınızı daim eylesin! AK Partiye oy verdim mi? O da bende kalsın!
Neyse, yazı uzadı, müsait bir zamanda yine hasbıhal ederiz sayın Cumhurbaşkanım. Diyeceksin ki, ‘Bunları yazmaya neden gerek duydun?’
Öyle işte ha! Sırf bil diye söyledim!
Rab’bim bahtınızı ve yolunuzu açık eylesin!