Abooooo! O ne biçim laf öyle!
Allah muhafaza buyursun, ağzınızdan yel alsın! Mahkemede, karakolda bile söylenmeyecek lafı nereden (başka bir yerinizden mi çıkardınız?) icat ettiniz de gündeme getirdiniz. Maraş’ın tekeri patlarsa ne olur bilir misiniz, tahmin edebilir misiniz olacakları?
*
Adamın biri, şeref ve haysiyet yoksunu, tehdidi ve şantajı meslek edinmiş meczubun biri yüzünden içeri düşmüş. Her şeyin bir sonu var, koğuşta etkili olan mahkûmun tutukluluk süresi dolmuş, ertesi sabah cezaevinden çıkacak.
Vedalaşır, helalleşirken, koğuştaki arkadaşlarına talimat vermiş; “Yarın çıkıyorum, fakat eşyalarımı kimseye vermeyin, yerimi de hazır tutun! Ertesi günü tekrar burada olacağım!”
Koğuştaki arkadaşları bir anlam verememişler, birbirlerine şaşkınlıkla bakmışlar, çaresiz ‘peki’ demek zorunda kamışlar. “Madem özgürlüğüne kavuşuyor, ne diye eşyalarını bize emanet ediyor! Ne diye tekrar yeniden içeri geleceğini söylüyor?” demekten de kendilerini alamamışlar.
Herkes cezaevinden çıkacağı günü sabırla, özlemle beklerken, koğuşun abisi ne demeye ertesi günü tekrar içeri gireceğini söylüyor.
Hayret etmişler.
*
Fakat, cezaevinden çıkan abileri ertesi günü tekrar gelecek, koğuştaki yerini alacak, yatağında yatacaktı ya, gelmemiş.
Koğuşta bekleyen kader arkadaşları merak etmişler haliyle.
Birkaç gün geçmiş aradan, aynı koğuşta kaldığı bir arkadaşı da kendisinden sonra çıkmış hapisten. Karşılaşmışlar, abisine sormuş; “Yahu abi, çıkarken eşyalarını, yatağını bize emanet ettin, gittin. ‘Tekrar geleceğim, mukayyet olun!’ demiştin. Ama bekledik saatlerce, günlerce, gelmedin. Hayırdır, bir şey mi odu?” diye sorunca koğuşun büyüğü olan mahkûm şu cevabı vermiş; “Haklısın, içeri girmeme neden olan şerefsizi vuracak, öldürecektim. Tekrar cezaevine girmeyi göze almıştım. O nedenle size tembihte bulunmuştum. Fakat çıkınca ne göreyim, bu şerefsizlerin, haysiyet yoksunu tetikçilerin sayısında artış gördüm. Mantar gibi çoğalmışlar. Seviye yok, kalite yok.
Kiminle konutuysam isim isim saydılar, neredeyse her mahallede bir sosyal medya maymununun, soytarısının adını verdiler ve de İsimleri farklı farklı. Hangisini geberteceğime, hangisinden başlayacağıma karar veremedim. Ben de vazgeçtim.“
*
Demem o ki, depremden sonra ne esnafında, ne ev sahibinde, ne basın camiasında, ne toplumsal yaşamda ciddiyet, adalet, samimiyet, ahlak kalmadı.
Demek ki deprem yerin atından değil, beynimizin içinden geçmiş olmalı ki, hayatlar darmadağın, vicdanlar çürümüş, merhamet ve acıma duyguları körelmiş, kul hakkı unutulmuş, insanlık ve ahlak elden gitmiş.
Ticaret desen, irtifa kaybeden uçak gibi. Sanayici güvenli liman olarak değerlendirdikleri Mısır’a kaçıyor, küçük esnaf ise yakın komşu illere taşınıyor, şahsım şehrinde işletmeler-fabrikalar birbiri ardına kapanınca, ya da işletmeler küçülmeye gidince, çekler geri dönüp, iflas ve konkordatolar yanında işsizlik zirve yapıyor, Allah korusun birkaç ay sonra sosyal patlamanın ayak sesleri duyulmaya başlıyor.
Neresinden bakıp, neresinden düzelteceksin!