2013-02-13 16:16:21

Maraş Harbi ve Mehmet Ali Bey’in beyannamesi

13 Şubat 2013, 16:16

Kısakürek ailesinden Avukat Mehmet Ali Bey, kalenin karşısındaki evinde hasta yatıyordu. Kalede dalgalanan Türk bayrağını göremeyince kaleme sarıldı. Gayet okunaklı ve güzel bir şekilde "Âlem-i İslam'a Hitap" adıyla bir beyanname hazırladı. Yedi nüsha olarak çoğalttığı beyannameyi ayrı ayrı zarflara koyarak, ikisini kendisi olmak üzere, diğerlerini oğlu Şahap, Ulu Camii, Çarşıbaşı Camii, Saray altı Camii ve Arasa Camii'nin görülebilecek yerlerine astı.

Cuma namazına gelenler bu beyannameyi okudular. Halkın heyecanını şahlandıran beyan namede şunlar yazılıydı:

 "Âlem-i İslam'a Hitap Ey millet-i necibe-i Osmaniye, vaktine hazır ol. 1300 küsür seneden beri Hz. Allah ve Peygamber-i Zişan'ının hizmetine razı ettiğin bir din ölüyor. Yani ecdadının kanı pahasına fethettiği bir kalenin burcundaki Al Sancağın bugün Fransızlar tarafından indirilip, yerine kendi bandıraları konuldu. Şimdi acaba bunu yerine koyacak sende birkaç yüz İslam gayreti hiç mi yok!

İğtişaş arzu etmeyin. Yalnız pür vekar ve azamet olarak ol AI Sancağımızı geri yerine koyalım. Tekrar kemal-i mehabetle yerlerimize avdet edelim. Korkma, korkma seni buradaki birkaç Fransız kuvveti kıramaz. Sen mütevekkilin Alellah kendi mevcudiyetini gösterecek olursan, değil birkaç Fransız kuvveti, hatta bütün Fransız milleti kıramaz. Buna emin ol." 28 Teşrin-i Sani 335

Bildiriler, kısa zamanda etkisini gösterdi. O gün sanki manevi bir kuvvet, bütün halkı Ulu Cami'ye çağırdı. Bayrağın tekrar yerine konulması hususunda bütün gönüller birleşti. Namaz vakti geldi. Sünnet kılındı.


Ulu Camii imamı Rıdvan Hoca minbere çıkarak hutbeye başladığı sırada dışarıda bir gürültü koptu. Şerbetçi oğlu Mehmet "Sancağı çıkarın" diye bağırırken gürültü içeriden duyuldu.

içerde de "Bayraksız namaz kılınmaz" sesleri işitildi. Buna Rıdvan Hoca'nın  "Hürriyeti olmayan bir milletin Cuma Namazı kılması caiz değildir!" sözü de eklenince, cemaat, minberdeki sancağı alarak dışarı çıktı.

Bu sancağın altında toplanan insan seli kaleye doğru akarken, kalede bulunan Fransız jandarmaları, silahlı bir çatışmayı göze alamayarak arka kapıdan kaçtılar.

Tekbir ve tevhit sesleriyle kaleye ilk ulaşanlardan Zalhocaoğlu Osman (Osman Erşan ), bir kenara atılmış olan Türk Bayrağı'nı hürmetle öpüp başına koyduktan sonra tekbir sesleri arasında onu eski yerine astı.

Bazılarının beraberinde getirdikleri bayraklara gerek kalmamıştı. Cuma namazı toplu olarak Bayrağın gölgesinde eda edildi. Birkaç el silah atılarak bayrak selamlandı ve sevinç gösterisinde bulunuldu. Kin ve nefretten ağlamayı unutmuş olan gözlerden sevinç gözyaşları akıyordu.

Kaleye çekilen Türk Bayrağı Maraşlıların heyecanını yatıştırmaya yetmedi. . Halk, heyecan içinde hükümet konağının önüne geldi.

Orada Mutasarrıf Ata Bey ve Guvernör Andre ile karşılaştılar ve onlarla tartışmaya başladılar. İşte bu sırada Guvernör'ün Ermeni tercümanı Vahan söze karışarak "Bir bez parçası için bu kadar gürültü çıkarmaya ne lüzumu var" deyince halk hiddetle tercümanın üzerine yürüdü. Bunun üzerine Guvernör'ün Yaveri İshak, kamasını çekerek halka hücum etti.

Kayabaşı Mahallesi'nden Naçar Ahmet oğlu Mehmet, yaverin bir şey yapmasına fırsat vermeden elindeki kamayı aldı. Kocabaş Hacı Naci oğlu Mahmut da yaveri bir güzel dövdü. Guvernör Andre, silah kullanmamaları için Fransız Jandarmalarına emir verdi ise de Türk jandarmaları ellerini daha çabuk tutarak süngü taktı ve vuruşmaya hazır oldu.

Mutasarrıf’ın müdahalesi ile o an için vuruşma önlendi. Bu olay, Fransızları hem sinirlendirdi hem de daha tedbirli olmalarını sağladı.,

Guvernör Andre, hükümetten ayrıldıktan sonra halk, Mutasarrıf Ata Bey'e

Şu ültimatomu verdi:

1. Türk Bayrağı Cuma günleri kaleye ve hükümet konağına çekilecek.

2.Fransız Guvernör'ü hükümetten çıkarılacak.

3.Fransız jandarmaları şehri terk edecek.

Bu isteklerimizi yapabilecek kudrette değilseniz, biz yapacağımızı biliriz diyerek de tehditte bulundular. Mutasarrıfın bu konuda güvence vermesi üzerine dağıldılar.

Şehirde olaylar olurken İslâhiye yönünden Maraş'a gelmekte olan bir Fransız müfrezesi, Türkoğlu'nun 15 km. güneyinde imha edildi. Ertesi gün dükkânlar, çarşı ve pazar açılmadı. Guvernör, yanına Tercümanını da alarak sokağa çıktı.

Amacı şehri dolaşarak Türklerle konuşmak, halkın nabzını yoklamak ve kamuoyunu sakinleştirmekti. Nakip Camii önüne geldiğinde Aşıklı oğlu Hüseyin adındaki gençle karşılaştı.

Aralarında özetle şu konuşma geçti: Guvernör Andre: "-Bir bez parçasından başka bir şey olmayan bayrak için dün bu kadar gürültü yaptınız. İstesem hepinizi yok edebilirdim, yapmadım. Yarın top tüfek kullanacak olursam ne yaparsınız? Çoluk çocuğunuza da mı acımıyor musunuz?"

Âşıklı oğlu Hüseyin: "-Ben anamdan doğdum kalede bayrağımı gördüm. Ölünceye kadar da göreceğim. Biz bütün Türkler böyleyiz. Onu görmemek için ya kör olmak ya da ölmek lazım. Kör değilim. O halde onu görmezsem öldüm demektir.

Hem bilir misiniz, bayrak için ölmek bizde şehit olmaktır ve en büyük şereftir. Yalnız ben değil, küçükbüyük, kadın-erkek bütün Maraşlı Türkler, her Cuma sabahı uyanınca ilk önce kaleye bakar, bayrağımızı görürüz. Yaşadığımızı anlar ve Allah' a şükrederiz. Sen bizi topla tüfekle susturacağını sanma.  Bir gün senin silahlarınla karşılaşacak olursak, biz çoluk çocuğumuza top tüfek sesi duyurmayız. Önce onları biz öldürürüz, sonra evlerimizi ateşe veririz.

Arkamızda bekleyenimiz, ağlayanımız kalmadıktan ve şehir kül olduktan sonra da karşına çıkarız. O zaman istersen bütün dünyanın silahlarını getir, bizi Ölümden korkutamazsın."

Âşıklı oğlunun bu konuşması daha sonra mücadele parolasının kaynağı olacaktır:

Guvernör Andre, Aşıklıoğlu'na verecek cevap bulamadı, oradan çarşıya indi. Çarşıda karşılaştığı bir köylüyü durdurarak:

Guvernör: "-Hükümetiniz bizden ödünç para almıştı. Geri vermedi. Biz de buraları istedik. Paramızı çıkarıncaya kadar kalacağız. Hükümetiniz razı oldu." dedi.

Köylü: "Sizin bu alış verişiniz doğru değildir. Hükümet kimin malını satıyor? Kimin malını rehin veriyor? Buralar bizimdir. Biz kimseye vekalet vermedik. Sen git paranı hükümetten al. Biz malımıza sahibiz." diye cevap verdi.

Guvernör Andre, şehri daha fazla gezmeye gerek görmeyerek karargâhına döndü. Guvernör Andre tarafından 29 Kasım 1919 Cumartesi günü bir toplantı yapılması daha önce kararlaştırılmıştı. Bu toplantıya şehrin ileri gelenleri, ilim adamları, daire müdürleri, hâkimler, komiser ve jandarma komutanı katıldı. Bu toplantıda Guvernör, şu konuşmayı yaptı:

"-Ben memleketin tımarına, ahalinin refah ve mutluluğuna çalışıp hakkınızda lütufla muamele edecektim. Dünkü gün kuvve-i işgaliyem aleyhine kıyamda bulundunuz. Ben isteseydim, bayrak için kaleye hücum eden ahaliyi Makineli tüfek ateşine tuttururdum. Binlerce adam ölür ve yaralanırdı.

Önce sağ, daha sonra sol kolunu kaldırarak: "-Şu kolum kuvvettir, şu kolum da lütuf, hangisine sarılmak istiyorsunuz? Yani amacınız harp yapmak mı, yoksa af ve lütuf dilemek midir? Söyleyiniz." diye ekledi.

Orada bulunan Şeyh Ali Sezai Efendi tercümana dönerek "İyice dinle ve tamam söyle" diye söze başladı. " -Dört yüz küsur sene evvel Kanuni Sultan Süleyman'ın Fransa Devleti ve Milleti hakkındaki iyi niyet ve himayeleri tarihi bir hakikattir. Devletlerarasında adil, medeni ve dost olarak tanıdığımız Fransızların dili de Osmanlı okullarında okutulmaktadır. Sizden evvel İngilizler buradayken kumandanları hükümetimizin işlerine karışmamıştı, dini ve milli sembolümüz olan sancağımıza el uzatmamıştı.  Fransız işgal kuvvetlerinin tarafsız hareket edeceğine, hükümet işlerine karışmayacağına dair yayınlanan beyannamenin aksine hareket edildiğinden Ermeniler Türklere karşı hunharca cinayetlere başlamışlardır. Dünkü gün de sancağımıza tecavüz edilmesi, halkın heyecan ve galeyanını doğurmuştur."

Guvernör, Mutasarrıf'a dönerek hiddetle:  “Milletin galeyanına sebep sensin." deyince; Ali Sezai Efendi: "-Galeyana asıl sebep sizsiniz, Mutasarrıf Bey değil." diyerek, “hür olan bütün İslam ülkelerinde senede iki bayram ve haftada bir Cuma Namazı kılındığını, milletimizin İstiklal ve hâkimiyet şerefinin alameti olan ay ve yıldızlı Osmanlı Sancağı'nın öteden beri kaleye çekildiğini, sancağa el uzatıldığını gören halkın Cuma Namazı'nı kılamayacağından galeyanını doğurduğunu ve meşru hakkı olan sancağını yerine diktikten sonra dağıldığını, bunun işgal kuvvetlerine yapılan bir ayaklanma olmadığını” sert bir dille ifade etti.

Bu konuşma üzerine Guvernör: "-Sancağın dini inançlarınızdan olduğunu bilmiyordum. Bilseydim kaleye er koymaz ve onu kaldırtmazdım." diyerek hatasını kabul etti. Daha sonra Ermenilerin Türklere karşı yaptıkları katliam, vahşet ve cinayetler, kanıtlarıyla birlikte ortaya atılarak tartışıldı ve iki saat kadar süren toplantıdan bir sonuç alınamadı. 30 Kasım 1919 günü Guvernör Andre, Maraş'ta tutunamayacağını anlayınca Antep'e gitti.

Maraş' ta Kuvay-ı Milliye'nin kurulması ve savunma teşkilatı

Bayrak olayından iki gün sonra yani 30 Kasım 1919'da Çiçekli Camii hatibi Veziroğlu Mehmet Alparslan'ın (Vezir Hoca, Alpaslan)evinde toplantı yapıldı. Ertesi günü olan 31 Ekim 1919'da Vezir Hoca, Hintlinin oğlu Abdülhakim Bey'in dükkânına gidip Fransızlara karşı birlikte hareket etmeyi teklif etti. 1 Kasım 1919'da medresede toplandılar.

Toplantıya, Veli oğlu Ziya Bey, Avukat Cerrahioğlu Zekeriya Bey, Başkâtip Rıza Bey, Karcı Tahya efendioğlu Ali Rıza Bey, Hocaoğlu Evliya Efendi, Atilla Bey, Abdi Keçeci Bey katıldı. Toplantıda İlyas Efendi Zade Refet Efendi'nin başkanlığında, belediye Reisi Bekir Sıtkı, Kocabaş Zade Hacı Naci ve Hacı Ahmet-Efendi, an Zade Arif, Mühendis Abdüllatif 'ten oluşan heyet seçildi.

Bunlar arında" Milletin ve vatanın selameti uğrunda feda-i can edeceğime, meşru milli teşkilatımıza karşı hainlik edenlerin velev öz kardeşimiz olsa dahi idamına ve sır saklayacağıma val1ahi ve billahi" şeklinde yemin ettiler.

Burada şunu açıkça ifade etmek istiyorum. Şehrin işgalinin tanınması ve paylaştırılması için bir paşanın konağında, işgal kumandanı Andre tarafından toplantı yapılaması isteniyor. Bu olmayınca o dönemde Padişah'ın da lutfundan faydalanan, Türk milletinin sırtından büyük

sermaye edinen ve Maraş'ın ileri gelenlerinden Agop Hırlakyan'ın evinde toplanılıyor.

Maraş mutasarrıfı Ata Bey Ve kumandanı işgali ciddiye almıyor, hatta sıkışınca şehri yüz üstü sahipsiz bırakıp kaçıyor. Diğer bir ifade ile Maraş'a atanan o dönemdeki yüksek memurlar halkın direnişine arka çıkmıyor. Bu kutsal Maraş Mücadelesi ,din adamlarının liderliği ve yine din adamı niteliğinde olan zengin eşrafın teşvik ve desteğiyle başlıyor ve böylece devam ediyor.

Diğer yandan Şekerli ve Hatuniye semtlerinde de başka bir heyet mücadele için faaliyete geçti. Ayrıca bayrak olayında gururu kırılan Fransızların, bu kırılan gururu kurtarma yoluna gidebileceği ihtimali, göz önünde tutularak bir müteşebbis heyet kurulmasına karar verildi.

Heyet; İlyas Efendi Zade Refet Efendi'nin başkanlığında, Belediye Reisi Bekir Sıtkı, baş Zade Hacı Naci ve Hacı Ahmet, Şişman Zade Arif, Dede Zade, Ahmet Beşen Bey Zade Hacı Nuri, Hancı Zade Hafız Ali, Karaküçük Hacı Mustafa, Kısakürek Hacı, Fatmalıoğlu Derviş, Hüdayi Tahsin, Çanakoğlu Hüseyin ve Mühendis Abdüllatif Bey'lerden kuruldu. Bu heyet sonraları daha da genişleyerek “Merkez Heyeti” adını aldı.

İşlerin bir elden yürümesi gerekçesi ile ayrı ayrı çalışan gruplar dağılarak. Merkez Heyeti'ne katıldılar. Bir süre sonra Heyet Başkanlığı'na Arslan Bey getirildi. Merkez Heyeti yönetimi kolaylaştırmak için şehri on bölgeye ayırdı. Her bölgenin bir de yönetim kurulu vardı. Şehirde on bölgede bulunan yönetim kurullarının ve başkanlarının isimleri şunlardır:

1.Çavuşlu (Yürükselim) Mahallesi Reisi Çuhadar Zade Hacı Mustafa Efendi.   

 2.Bektutiye (Fevzi Paşa) Mahallesi Reisi Ser Müsevvid Ahmet Efendi.

3.Restebaiye (Gazi Paşa) Mahallesi Reisi Baba Halil Zade Ahmet Efendi.

4.Acemli (Şehit Evliya) Mahallesi Reisi EvkafMemuru Evliya Efendi.

5.Kayabaşı Mahallesi Reisi Tapu Memuru Faik Efendi.

6.Divanlı Mahallesi Reisi Hasan Bey.

7.Ekmekçi Mahallesi Reisi Sapsız Hacı Efendi.

8.Çığcığı (Hayrullah) Mahallesi Reisi Muhacir Memuru Nasrullah  Efendi.

9.Âlemli (Sakarya) Mahallesi Reisi Zü1kadiroğlu Süleyman Bey.

10.Hatuniye (Kurtuluş) Mahallesi Reisi Şeyh Ali Sezai Efendi.

Merkez Heyeti ile idare Heyeti kurulduktan sonra para toplanmaya ve erzak biriktirilmeye, silah ve cephane temin edilmeye başlandı.

Tüccarlardan da Beşen Beyzade Hacı Nuri Bey, Merkez Heyeti'nin veznedarlığını yaptı.

Toplanan zahire gizli depolarda biriktirildi. Herkes kendine düşen yiyecek ve Para yardımını gönüllü olarak yaptı. Bu arada Çukadarzade Hacı Mehmet Efendi 500 altın vererek vatan ve milleti adına yaptığı fedakârlığı cömertçe ortaya koydu.

Müslümanlar arasında iç disiplini sağlamak için prensip kararı alındı ve merkezlere gönderildi. Divanlı, Kayabaşı, Âlemli, Kumar1ı, Çomaklı, isadivanlı Şekerli, Hatuniye ve Duraklı mahalleleri Heyet-i Milliyesi aralarında Şu ortak kararları aldılar:

1. Hiç kimse düşmandan kesinlikle kaçmayacak ve evlerini bekleyecek.

Evlerini terk ederek uzaklaşırsa bu durumdan mücahitler olumsuz yönde etkilenecek. Ayrıca boş bırakılan Müslüman evlerine düşman yerleşecek ve önemli noktaları ele geçirmiş olacak. Kesinlikle hiç kimse kendi bulunduğu yer ve evinden başka yere gitmeyecek.

2. Halkın belirlenen kurallara uymalarını sağlamak için görevliler tayin edilecek. Aralıklarla gezen devriye yakaladıkları insanları bulundukları noktalara dönmeye ve burada kalmaya mecbur edecek. Alınan kararlara uymayanlar en sert şekilde cezalandırılacak.

3. Mahallelerde bulunan ve karakollara katılmayan silahsız başıbozuklar tutuklanarak bölge dışına çıkarılacak. Herkes kesinlikle karakol emrine uyacak. Evlerine çete alan veya bunları misafir edenlerin evleri yakılacak ve ev sahibine gerekli ceza verilecek. Bu talimata uymanın mecburi ve gerekli olduğu, Müslümanlara kesin bir dille anlatılacak. Müslümanların düşman işgalinden kurtulmaları için, birlik ve beraberlik içinde bulunmalarının önemi idrak ettirilecek.

4. Yağma kesinlikle yasaktır. Alınan eşya veya iaşe merkeze gönderilecek. Eşyaları yağmalayıp saklayanlar ağır cezaya çarptırılacak.

5. Mahallelerde bulunun ve karakollarda görev yapamayacak durumda bulunan mazeretli şahıslar, ellerinde bulunan özel veya devlete ait silahları en yakın ihtiyar heyetine teslim edecek. Bu silahlar ihtiyar heyetinin belirlediği şahıslara verilecek.

Kılıç Ali Bey Pazarcık'a Yörük Selim Bey Göksun'a giderek milis teşkilatını kurmaya çalıştılar. Onların bir ay yoğun çalışmaları sonunda Elbistan-Göksun ve Pazarcık'ta milis teşkilatı kuruldu.

Bu arada bir de Bertiz'de Zafer ve Muharrem Beylerle Sütçü İmam tarafından Bertiz müfrezesi kuruldu. Bertiz müfrezesiyle birlikte    Göksun, Pazarcık milis teşkilatlarını, Fransızların ilerlemesini ve işgalini engellemede çok büyük hizmetleri oldu.

Maraş halkından yukarda isimleri geçen ileri gelenlerle beraber, müfreze kumandanlığı yapabilecek ihtiyat zabiti ve emekliye ayrılmış şahıslar çeşitli kollarda ve Bertiz müfrezesinde görev aldılar.

Maraş'ta jandarmanın gizli deposunda 850 adet muhtelif silah ile 1000 sandık Rus cephanesi bulunmaktaydı. Fakat bunlardan Fransızların haberi yoktu. Tabur Kumandanı İsmail Hakkı Bey' in korkak hareket etmesinden dolayı bu silah ve mühimmatlardan gereği gibi yararlanılamıyordu. Merkez Bölük Kumandanı Çerkez Mahmut Bey'in çabaları sonunda bu silahlar gerekli yerlere dağıtıldı.

Harp sırasında bu cephanenin 300 sandığı kullanıldı ve geri kalan 700 sandık cephane savaştan sonra orduya teslim edildi. Kışla yanında bulunan depodaki silah ve cephaneye İngilizler el koydu. Daha sonra İngilizler, kullanılmasını önlemek amacıyla buradaki silahların bir kısmının mekanizma ve kapaklarını söktürdü ve bir kısmını Halep'e gönderdi. Ayrıca İngiliz birlikleri Maraş'tan çekilirken depolarda bulunan silah ve cephaneyi Fransız birliklerine teslim ettiler.

Bu arada dışarıdan da silah ve cephane teminine başlandı. Jandarmanın elindeki silahlar da bir müddet sonra bu kahraman yurt evlatlarının fedakarlıkları ile depolara taşındı.

Jandarmadan faydalanma işinde Merkez Bölük komutanı Yüzbaşı Mahmut Bey üstün bir gayret gösterdi.

Maraş, Antep ve Şanlıurfa'da bulunan Fransız komutanı General Keret'in, 15 Aralık 1919'da Maraş'a gelişinde, yanında Miralay Saint Mari ve ı 500 kişilik bir kuvvet bulunuyordu.

Maraş, Antep, Şanlıurfa Fransız kuvvetleri komutanlığına atanan General Keret, 6 Aralık  1919'da Maraş'a geldiğinde şehrin ileri gelenlerini hükümet konağına çağırarak bir toplantı yaptı. Toplantıda Pazarcık'ta bulunan Kılıç Ali'nin yakalanarak teslim edilmesini istedi. Amaçlarının Maraşlılara yardım olduğunu kendilerine zorluk çıkarılmaması yolunda sözler söyledi. Orada bulunan Refet Hoca, "Kumandan Bey, himayeden medeniyetten bahsediyorsunuz, fakat kötülükler yaptırıyorsunuz. Kadınlara taarruz edildi. Sebepsiz ve sonuçsuz olarak birçok canlara kıyıldı. Ermenileri silahlandırıyorsunuz. Bu kadar işleri yapmaya iktidarınız yetişiyor, eşkıya başı dediğiniz adamı tutamıyorsunuz... " dedi.

Yine aynı toplantıda bulunan Şeyh Ali Sezai Efendi, “Fransız kuvvetlerinin günden güne artmasının ve Ermenilerin şımarık hareketlerine göz yumulmasının üzüntü ile karşılandığını, dolayısıyla hiçbir yabancı yardımını kabul etmeyeceklerini” belirtti. Bu konuşmaya kızan General daha ileri gidemeden toplantıya son verdi.

General Keret ve Miralay Saint Mari bu konuşmadan sonra ikindi vakti arabalarına binerek Antep'e gittiler. 16 Aralık 1919 günü akşamı Çukuroba Camii'ne bomba atılması ve müezzine kurşun sıkılması üzerine, Evliya Efendi'nin gayreti ile memleketin ileri gelenleri tarafından 17 Aralık 1919 ‘da bir protestoname hazırlanarak General Keret'e gönderildi. Bu beyanname  ile işgal kuvvetleri komutanlığı ikaz edildi. Aksi takdirde milli direnmenin kendileri için çok kötü sonuçlar doğuracağı, Türklere yakışır bir vakarla ihtar olundu.

Antep ve İslâhiye’den erzak, silah ve cephane getiren Fransız birlikleri ve takviye kuvvetleri sürekli Türk çetelerinin baskınına uğrayarak, kayıplar veriyordu.

Bu ciddi darbeler karşısında ne yapacağını şaşıran General Keret aşağıdaki bildiriyi yayınladı.

1. Üzerinde silah bulunduran Türkler, soruşturma yapılmadan kurşuna dizilecektir.

2. Öldürülen bir Fransız askerine karşılık, Türklerden kur'a çekilmek suretiyle iki kişi öldürülecektir.

3. Bir evden silah atılırsa, o ev yakılacaktır.

4. Böyle bir hal meydana gelmesi durumunda Osmanlı memuru olanlar işlerinden atılacaktır.

5. Sokaklar, küçük bir olay meydana geldiği takdirde makineli tüfek, bomba ve gazlı mermilerle ateş altına alınacaktır.

Bu bildiri şehirdeki havayı tamamen bozdu.

General Keret hükümet işlerine müdahale etmeye başladığı gibi baskıyı da arttırdı.

Bu ortam içerisinde savaşın kaçınılmaz bir hal aldığını gören Türkler, hazırlıklarını hızlandırdılar.             20 Ocak 1920 günü şehirde heyecan doruk noktasına ulaştı. Dükkânlar kapatıldı. Her an patlamaya hazır olan halkta büyük bir sessizlik başladı.

21 Ocak 1920 günü General Keret şehrin ileri gelenlerini ve memurlarını son defa olarak toplantıya çağırdı ve onlardan galeyan halinde olan halkı yatıştırmalarını istedi.

Toplantıya katılanların bir kısmının karargâhta tutulması halkın heyecanını büsbütün arttırdı ve savaşın başlamasını kaçınılmaz hale getirdi.

SON BÖLÜMÜ YARIN…