Patlamaya hazır toplumun bireylerinden biri de benim! Yok, yok bu yazının siyasetle uzaktan yakından alakası yok. Tamamen içeriye mesajım, yani yerele. Bilumum siyasilere, bilumum başkanlara ve topluma. Çok düşündüm pimi çekmek için, zaman kolladım, iki ölçüp bir biçtim, nihayetinde karar verdim, bombanın pimini çekmeye karar verdim.
Soracaksınız, ‘İyi güzel de, madem böyle bir niyetin vardı, niye bekledin günlerce?’
Her şeyin bir vakti, saati var dedim, bekledim. Vakit bu vakitmiş!
*
Bırakın ayları, seneler önce Teras (Şairler Tepesi) altındaki hazine arazisine basın evleri yapılacağı, evi olmayan gazetecilere verileceği konuşulup yazılınca, gazeteci arkadaşlarımız umutlandı, ev hayali kurmaya başladılar.
Bu umut, bu hayal sayın Mahir Ünal döneminde başladı, filizlendi, yeşerdi. Basın mensuplarını kategorize (sınıflara ayırmak) etmek de sayın Ünal’ın eseriydi. Neyse, konu bu değil. Geçti gitti.
*
Evler tamamlanıp gazetecilere verilecek, dağıtılacak haberi şehirde dalga dalga yayılınca, bir algı operasyonu başladı.
Her ne kadar kamuoyunda ‘gazetecilere bedava ev verilecek!’ iddiası yayılsa da, bunun gerçekle alakası yoktu, herkes parası ile alacak, yuva sahibi olacaktı.
Evler yapıldı ve fakat bekletildi nedense. Bir yemek çok bekleyince ekşir, kokar, sonra da çöpe dökersiniz. Yeseniz mideniz bozulacaktı. Evler de öyle olmuştu.
*
Sonunda 6 Şubat depremi oldu. Bu arada Teras altına yapılan evlerin sayısı arttı. Gazeteci arkadaşlarımız liste yaptılar, 250-300 arasında gazeteci arkadaşımız ev hayali kurarken dağıtım yine askıya alındı, bekletildi niyeyse!
Uzatmayayım, nihayetinde Bakan sayın Murat Kurum olaya el koydu, 171 daire gazeteci arkadaşlara verileceği kararı alındı. Herkes sabırsızlıkla ve büyük bir iştahla beklemeye başladı, kuralar çekilip herkes evine karışacakken, o da ne!!???
*
Ahırdağı eteğindeki konutlar zaman zaman deprem mağdurlarına dağıtıldı. Kredi mi çektiler, peşin mi aldılar, devlet mi bağışladı, bilemem. Bildiğim bir şey var, ki herkes biliyor, Dulkadiroğlu-Doğukent’teki Güneşevleri mağdurlarına kura ile verildi basın evlerinin bir bölümü. Çünkü depremde en büyük yıkımı yaşayan ilçe Dulkadiroğlu-Doğukent idi.
Konutlar 5 katlıydı. Ve artık kim ne dediyse, kim nasıl bir akıl tüttürüp (gazetecileri adam yerine koymadan, onların gururunun kırılacağını düşünmeden) Dulkadiroğlu’ndaki mağdurlara Onikişubat’tan ve bu konutların 3, 4 ve 5. katları kura ile dağıtıldı. Kimsenin ruhu duymadı deniliyor. İddia tabi.
*
Gazetecilere kala kal bodrum, zemin birkaç tane de1 ve 2. katlardan daire verildi kura sonucu. Zaten hepsi de 2 + 1 dairelerdi. 3 veya 4 daire de 3+1 idi.
Kura sonucu kendilerine ev çıkan arkadaşlarımız şaşırdılar. Birbirine sordular, ‘sana nereden çıktı?’ diye. Çıka çıka bodrum veya zemin kat, 10-20 kadar da zemin üstü, ya da 1. kat çıkarken gazetecilere reva görülen bu uygulama, bu düşünce, bu dağıtım planı doğrusu kalp ve onur kırıcıydı.
Güneşevler mağdurlarına daha önceden 3, 4 veya 5. katların dağıtıldığını gazetecilerden kim gizledi, kim gizlenmesini istedi? ‘Bir şey söylemeyin, uyanmasınlar’ deyi mi düşünüldü? Cevap bekleyen soru bu iken, bakalım kim çıkıp da açıklama yapacak? Sonra bu dağıtıma kim müdahil oldu, başkanlar mı, milletvekilleri mi, bürokrasi mi? Kim, kimler?
O çok poçalayan, efelenen ve çemkirenler de çıkıp itiraz etmediler. ‘Bize görülen reva bu mu?’ demediler, belki de diyemediler.
Sonra herkes birbiriyle dalga geçmeye başladı, ’Hadi iyisin gene, Bodrum’da tatil yaparsın artık!’
*
Yine de evi olmayan, kuraya hak kazanan, ev çıkan talihli arkadaşlarımıza ‘hayırlı olsun!’ diyorum.
Peşinatları ve aylık taksitleri bu konunu dışında, soruyorum; gazetecileri de 3, 4 veya 5. katlarda oturmaya, yaşamaya layık görmediniz mi?
Hani gazeteciler sizin ‘mümtaz şahsiyetleriniz’ idi, hani gazeteciler sizin gözünüzde ‘toplumun gözü, kulağı ve sesi’ idi, hani ‘gazeteciler toplumun saygın, bir adım önünde giden kıymetli basın mensupları’ idi.
Yalanmış, palavra imiş! Yoksa tavla oynanırken hileli zarlar mı kullanılmıştı?