Başlıktaki yazı ve aşağıda okuyacağınız yorumlar, gazeteci-yazar Recep Genel’e ait iken, eh bizim de söyleyecek sözümüzün olduğunu bilenlere birkaç kelam etmem-eklemem gerektiğini düşündüm.
Türkiye ve şahsım şehrinde kendini askıya alı
p bekleme moduna geçti sanayicilerimiz. Basın önünde, kalabalıkta, herhangi bir ortamda açık açık söylemeseler de, ‘Ne olur ne olmaz, başıma iş açmayayım’ endişesi ile büyük harflerle konuşmasalar da, ofisimize geldiklerinde durumun vahametini söylemekten geri kalmıyor, duramıyorlar.
Neye baksak, neye dokunsak gelecekte neye benzeyeceği neredeyse tam bir muamma. Üretenler, istihdam sağlayanlar şimdi frene bastılar, bekliyorlar.
Kaypak ve oynak döviz, yüksek faiz, daralan piyasa, özellikle deprem sonrası işletmelerinde ciddi yara alan (yanan, yıkılan) sanayicileri yarına dair endişeye sevk ediyor.
*
Üreten dostların, istihdam sağlayan sanayicilerimizin bir ayağı frende, sürekli vitese küçültüyorlar.
Bu yazdıklarımın felaket tellallığı ile alakası yok. Herkes konuşuyor, içine atmadan, üstelik de yüksek seslerle, büyük harflerle herkes konuşur hale gelmişken, siyasilerin birbirlerine yaptıkları göndermede, dillerine doladıkları ‘turp’ beni, bizi ilgilendirmez de, heybeden turpların dökülmeye başlamasından bu yana ağır aksak yol alan şahsım şehri, ‘standby’ moduna geçti. Ortaya daha net, anlaşılır bir tablo çıkmasını ise ancak umabiliyoruz.
Kahramanmaraş’ı kast ediyorum. Düne kadar işletmelerimizde 50 bin üzerinde sigortalı çalışan vardı. Şu son birkaç aydır başka ülkelere kayan işletmeler, kaypak ve oynak döviz ile yüksek faiz yüzünden daralan işletmeler, mecburen işçi çıkartınca, küçülünce, makine ayarlarına gidince, üretimi kısınca, piyasa sıkışınca ve müşteri portföyü kayıplara karışınca ve ede en önemlisi yeni yatırımlar, yeni temel atmalar kalmayınca, endişe büyümeye başladı.
*
Şimdi çalışan sayısı azalıyor, tazminatlarını alanlar kendilerini dışarıya attılar. Bunun tehlike boyutunu düşünenler, yakın tarihte sosyal patlamanın yaşanacağını dillerinden düşürmüyorlar.
Belirsizlik üzücüdür, yıkıcıdır. Hem ekonomi hem de siyaset için tahammül edilemez şeyler listesinin en başında “belirsizlik” yer alırken, İş dünyası; ‘dur bakalım, bekleyip görelim!’ demeye başladığı anda, her şey durur. Yatırımlar askıya alınır, projeler rafa kaldırılır, maliyetleri azaltıp riski düşürmek için işten çıkarmalar başlar.
Başladılar zaten.
*
Ta ki; önünü yeniden görebilir oluncaya kadar, herkes beklemeye geçer.
Yolun yeniden açılması için dağ gibi yığılan sorunlar yumağının içinden çıkmamız gerekiyor.
Şimdi hükümetin önünde belirsizliğini koruyan, Cumhurbaşkanımız sayın Erdoğan’ın ‘Terörsüz Türkiye’ ısrarı ve gayreti umuyoruz gelecek için, ülkenin huzuru için, bekası için, derlenip toparlanması için vesile olur.
Açılım süreci var. Komisyon bugün görevine başladı. Hayırlısı olsun! Siyasilerin isimlerini vermekten imtina ederim, ben devletimi, ülkemi seviyorum. Başım derde girsin istemem de, lakin bu ülkenin, bu şehrin gerçeklerini okurlarımla, sizlerle paylaşmadan da yapamazdım.
*
Bu günlerde hükümette-kabinede bir revizyon bekleniyor. Şehrim milletvekillerinden, özellikle sayın Mahir Ünal’dan beklenti büyük. Kabinede görev alacağı, bakan olacağı söyleniyor. İnşallah diyoruz, yakışır da sayın Ünal’a.
Yine evladım kadar sevdiğim Ahmet Özdemir. Neden bakan olmasın, yakışmaz mı? Layık değil mi?
Açılım süreci, partiler arası uzlaşmalar, milletvekili transferler, yeni anayasa, erken seçim, bunlar Ankara’nın işi. Beni şehrim, halkım ve seçtiklerim ilgilendiriyor.
Ama gerçekleri askıya alamam, bekleyemem, susamam. Susmak da nereye ve ne zamana kadar!