Çetrefilli, cevabı zor bir soru gibi gelse de size,  her şeyi yoktan var eden yüce Rabbimizin bilgisayarına virüsün girmesi beklenemez, zaten giremez de. Girer diyenin de ağzı gözü bir tarafa kayar!

Bu şehirde kalıbının adamı olmayanlar, her şeyi kalıbına, kitabına uyduruyor. Bunu yaparken de milleti ahmak yerine koymaları üzse de bizi, normal zamanda, normal adamları seçemediğimiz için olsa gerek, burnumuz boktan kurtulmuyor.

O nedenledir ki de sorunlar dağ gibi birikiyor, ‘yol ver dağlar, yol ver geçeyim!’ türküsünü çağırıyoruz nafile yere. Tüm yollar, tüm çıkış tünelleri, tüm virajlar kapalı iken hele hele..

Biz tuhaf insanlarız.

Oy verdiklerimize küfür ediyor, arkasından demediğimizi bırakmıyoruz, lakin yüz yüze geldiğimizde, sanki o sözleri söyleyen, o cümleleri ulu orta yerde telaffuz eden sen-ben değiliz, bir muhabbet bir ciddiyetsiz sohbet, bir yılışık yılışık hareketler.

*

İnsan oy verdiği partiye, gönül verdiği takıma düşman olur mu? Küfreder mi?

Bizde oluyor!

Adaletten bahsederiz, her türlü haksızlığı, hukuksuzluğu, adaletsizliği yaşam biçimimiz olarak kabul ederiz. Bakın çevrenize, kurumlarda hak hukuk adaletle iş yaptığını söyleyen düzenbazlara. Ne filmler çeviriyorlar, öyle ki televizyona kaç bölümlük dizi bile olur. 

Sevgiden, saygıdan, ortak akıldan, birlik-beraberlikten söz ederiz, ancak mesele çıkara dayanınca, ne ortak akıl kalır bizde, ne birlik beraberlik mesajları. Unutulur gider.

Düzgün çalışana, çalmayana, hırsıza göz yummayana keriz gözüyle bakarız, ‘Ulu camiye imam aramıyoruz!’ cıvıklığı ile devletin ve milletin hakkını, hukukunu gözeten, beytülmal’a zarar vermeyenleri yerden yere vururken, ‘devlet malı deniz, yemeyen keriz’ zihniyetini hatırlatır, ‘Bizim düzgün adamlarla işimiz olmaz!’ diyenlere ‘helal olsun, ağzından bal damlıyor be ede!’ yalakalığına soyunuruz.

*

Alışmışız bir kere. Çalışsa da çalışıyormuş gibi görünen, namaz kılsa da dürüst adammış gibi hareket eden, milletin oyları ile seçilmiş olduğunu unutup seçmenin, bilumum vatandaşın telefonlarına çıkmayan, egoları yüksek tutmak, gurur abidesi rolünü ezberlercesine insanlara tepeden bakanları başımıza taç ederiz de, efendi, kalender, dürüst insanları elimizin tersi ile kenara iteriz.

Böyle alıştırmışlar bizi. Dürüst, çalmayan-çırpmayan, devletin ve milletin hak ve hukukunu koruyan, adaletten şaşmayan insanlar bozuyor bizi.

Ters geliyor!

 *

Biraz daha ileri gitsem, birkaç paragraf daha eklesem yazıya, biliyorum ki maraza çıkacak, birileri oradan avaz avaz bağırıp, ‘susturun lan şu adamı, ne saçmalayıp duruyor öyle!’ diye çemkirecek, doğru, düzgün laflar işine gelmediği için, fırsatçılığa, kısa sürede köşeyi dönmeye, topal eşeğe binmesini bilemezken kısa sürede lüks arabalara binmeyi ve evlerde oturmaya meyletmiş üçkaıtçılar, bizi ‘vatan haini’ ilan edecekler, eminim.

Ben vatan haini isem, sen nesin köftehor!

Yazıyı bitirmeden bir mini fıkra anlatayım da kafanız dağılsın.

*

Delikanlının biri işe girebilmek için mülakata tabi tutulur. Hani şu bizim meşhur mülakat sistemimiz var ya, ona işte. Sorarlar; ‘Çalışacağınız bölümde herkes hırsızlık yapıyorsa, sen de yapacak mısın?’

Genç adam; ‘Kesinlikle hayır!’ cevabını verince, işe ihtiyacı olan genci  mülakata tabi tutan heyet isminin altına şu notu düşer; ‘Ekip çalışmasına uygun değil’

*

Rab’bim bizi kötü huylu insanların şerrinden muhafaza eylesin, bizi iyi insanlarla, bizi düzgün insanlarla, bizi bu ülkeyi seven, bu şehre gönül veren kadim insanların yüzü suyu hürmetine, Rabbim devletimize ve milletimize zeval vermesin!

 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol