İşim gereği, sık yazamıyorum, sık bir araya gelemiyorum sizlerle. Başta gazetemizin sahibi Mehmet Fiskeci olmak üzere, daha sık, daha çok yazmamı önerse de, ben zaman fakiriyim. 

Ancak bildiğim bir gerçek var ki, bununla zaman zaman yüzleştiğim olmuştur;  hayat adına yazılar yazmanın değeri kalmadı artık. Sevdiğimiz şarkılar da bitti özlediğimiz umutlar da. Siyasi 'para'graflar mühim artık.

"Ahhh! Nerde o eski tangolar" demek içimize musallat olmuş bir ağrıyı tazelemekten başka bir şey değil.

Bir insana tuz yalatırsanız tuz yerine suyu düşünür! Bir insana sevgiyi ve saygıyı hatırlatırsanız sadece düşmanlık düşünür.

O yüzden bazı şeylerin anlamı yok. Artık meydan onların! Huyu değişen bir ülkede yürekler kör kuyu.

O yüzden denize atılan iyiliğin hikâyeleri kalmadı. Sokaklardaki kartpostal sergilerinin yerini de sosyal medyadaki linç sergileri aldı.

*

Ben bir dondurma sektörünü temsil ediyorum. AKDO… Ve bizim çocuklarımız var, ve işletmelerimizde çalışan. Hepimizin de… Yarınları, geleceği onlar üzerine inşa ediyoruz. Çünkü çocuklarımız gerçeklerimiz, umudumuz. Bütün gayretimiz, onlara iyi bir gelecek hazırlamak üzerine iken, bunu ne kadar başarabiliyoruz, o da tartışma konusu.

Çocukların geleceği aydınlık olsun diye kendilerini yakmayı göze alan bir avuç insan kaldı yeryüzünde.

Yüz kızartıcı suçların arkasında durulurken arama motorlarında bile hükmü kalmadı insanlığın.

Bir vatandaş, bir işletmeci, bir gazeteci-yazar olarak, bir Ömer Kandilcik olarak şunu bilir, bunu söylerim; Karın doyurmak için bir ekmek, bir simit, bir pogaça yeterken, şimdi tetikçilikle beslenmek moda!

Çünkü parası olanın adaletiyle adaleti olmayan para kardeş!

*

Para kendisine güvenenleri bile mahcup etmiştir de. Hukuk en çok kendisine güvenmeyenleri mahcup etmiştir. Çocuklar ki şimdiki zamanda en çok talan edilen meleklerdir.

Akşam olduğunda annesine, "perdeleri kapat anne, akşam içeri girmesin" diyen çocukların dünyasında her şey farklıdır.

Onlar güneşi sever, aydınlığı. Onlar merhameti sever adaleti.

Bakir bir ormanda vahşi hayvanlardan korkmadıkları kadar büyüklerden korkuyorlar.

Hiç düşündünüz mü soysuz şiddeti ve uyduruk delikanlı pozlarını televizyonlarda dizi yapanlar, "benim nerem doğru ki?" diyen develer için niye bir dizi film yapmaz?

Develer alınır diye mi? Yoksa gerçeklere itibar gösterilmediği için mi?

*

Hayatlarından insanlığı çıkarıp, kötülükle toplayıp, haram kazançla çarpanlar, günahlarını kaça bölerse bölsünler hep artıya geçerler ya, buna sistematik hesap denir.

Yeryüzü katında!

Oysa bir insan ruhunu satmışsa ona kaç para ödenirse ödensin. Delik para kadar değeri yoktur. İnsanlık katında!

Ve ne acıdır ki, insanlar kötülüğün ve bencilliğin gösterisine soyunurken,  içindeki kaypaklığı "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" gerçeğiyle baş göz ederken, hayat gelip geçiyor işte.

Buna da yaşamak deniliyor günümüzde.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol