En çok da merhum Sadri Alışık’ın filmlerinde duyardık cümleyi. Son senelerde de ‘Bir zamanlar Çukurova’ dizisinde, bu kez de oğlu Kerem Alışık’ın dilinden düşmüyor. Türkçe, ifade kolaylığı babadan oğula geçer miymiş, geçermiş!

Dizide, Fekeli Ağa olarak ünlenen Kerem Alışık, manevi evladı Yılmaz’a nasihat çekerken bu cümleyi kullanır sıklıkla. Şimdi herkesin dilinde.

Meseleleri sakin, sessiz ve yumuşatarak halletmek. Öfke seline kapılmadan, hiddetlenmeden, sınırları aşmadan, ölçüyü kaçırmadan, sessiz ve derinden çözüm sağlamak. Uygun ortam bulmak, sakin olabilmek, yani yoluyla yordamıyla.

Bu iki kelime, ama anlamı büyük cümle, Diriliş Ertuğrul dizisinde de geçiyor.

*

Günümüzde eleştirmeyen gazeteci, eleştirilmeyen başkan veya siyasetçi yok. Gelmiş geçmiş siyasetçilere, başkanlara bakın, bugün hepsinin de arakasından veya yaşasın isterse, gıyabında ulu orta laflar ediliyor.

Kimisi edebince, adabınca yaparken, kimisi de küstahlaşarak, eleştiri sınırlarını zorlayarak, hatta ve hatta dalga geçerek, araya sanki klip çekiyormuş gibi efekt’ler de koyarak bunu yapıyor ki, hiç hoş değil, şık değil.

Eleştirenler de eleştiriye tahammül edecekler! Ben yazdım, ben yorumladım, ben eleştirdim yok öyle. Birini vuruyorsanız, kurşuna diziyorsanız, ilk mermiyi hiç günahı olmayan sıkacak!

Var mı?

*

Başkan sayın Güngör, şu sıralar çok yoğun. Örneğin; tartışmanın odağındaki Önsen Köprüsü ile alakalı yazılmayan, konuşulmayan şey kalmadı. Vur abalıya misali, önüne gelen sanki klip çekiliyormuş gibi, kahkaha ve efektler ile süslenen(!) dalga geçer gibi servis edilen haberlerin inandırıcılığı da kalmadı.

Şu da var, kimsenin elinde sihirli deynek yok! Kimse şapkadan tavşan da çıkarmıyor artık! Onlar geride, masallarda kaldı.

Millet köprü deyince Boğaz Köprüsü gibi köprü anlıyor olmalı ki, aldı ele gidiyor sele misali, meseleyi bilen de, bilmeyen de vurup duruyor.

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya heveslenenler, kulaktan dolma ve uydurma, daha ötesi dedikoduyu andıran yorum ve haberlerle Başkan sayın Güngör’ü hacamat etmeye kalkışmak, bu insana yüzde 68 oy vermiş vatandaşa hakarettir.

Ben bu satırları yazarken, daha sizin ne diyeceğinizi, “Hayırdır, kafana lokum sandığı mı düştü de Başkan Güngör’e yağ çekmeye başladın, neyin peşindesin!” hisseder gibiyim.

Kaçın kurrasıyız neticede…

Şunu belirteyim, gelenin keyfi için geçmişe, birilerine hakaret etmeyi, sebepsiz eleştirmeyi yeğ tutan birisi olmadığım için, başkanlık koltuğuna oturduğu günden bu yana, en çok eleştiren birisi olarak, yaptığı iyi şeyleri de alkışlamasını bildiğimi, bunu da köşe yazıma taşıdığımı belirtmek isterim.

Okuyan okuyor zaten. Hergün hem adımla çıkan yazı, hem de Editör, bana ait.

Eleştirinin de bir namusu var diye boşuna çene çalmıyoruz herhalde.

*

Tasarruf tedbirleri, kadrolaşma, yeniden yapılaşma derken, şimdi de projeler için yola çıkan, kolları sıvayan sayın Güngör, bizler gece saat 10’u bile doldurmadan yatağa girerken, O ekibi ile proje peşinde koşuyor, yaşanabilir bir şehir nasıl oluştururumun hesabını yapıyor, insanların yaşamını kolaylaştırmak adına nasıl başarılı-verimli olurum derdiyle dertleniyor.

Bizi de eleştiriyoruz zaman zaman! Hak ettiği zamanlar olmuyor mu, oluyor. Ama zaman geçtikçe, koltuğuna ısındıkça, insanları, çevreyi tanıdıkça, siyaseti de öğreniyor, başkanlığı da, hizmet etmeyi de… 

Tabi şimdiye kadar bizim kalıplarımızla örtüşmüyordu. Beklediğimiz, görmek istediğimiz başkanlık etiketinden farklıydı sayın Güngör.

Yılışmayan, olmayacak duaya amin demeyen, yapamayacağına söz vermeyen bir başkan profiline alışık değildik, olmadık da şimdiye kadar.

Daha öğreneceği, daha yol alacağı, daha katedeceği çok mesele, yol var.

Zamanla olacak hepsi.

Dedim ya, uhuletle ve suhuletle…      

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol