banner1451
  

Zaman zaman kendi aramızda tartışır, ‘gazetecilik öldü!’ deriz, cenaze namazını kılmaya kalkışırız. Alakası yok. Ölen gazetecilik değil, gazeteciliğin onuru.

Onun namazını kılın kılacaksanız! Zaten şerefi de kalmadı, itibarı da… Çünkü günümüzde, artık gazeteci de yetişmiyor. Gazeteci adı altında tetikçiler, yalakalar, fedailer, çapulcular yetiştiriliyor, birileri öyle istediğinden olsa gerek, sistem neyi gerektiriyorsa o devreye giriyor.

Gazeteciliğin ne olduğu öğretilmemiş en başında. Etiği anlatılmamış. Zaten okuyan, merak eden, heveslenen de yok, o da sanıyor ki önceden verilen soruları sormak, söylenen kimselerin pozunu çekmek…

Muhalefetten biriyse, bizden değilse, bırakın sizi-bizi, başka gazetenin patronu ise, gazeteye konulurken sağından solundan kırpılır, ‘Ulan bu da bizim meslektaşımız, varsın protokoldekilerin yanında o da gözüksün!’ demezler.

Kendi patronu olsa, tamam.

*

Muharrem İnce… Son günlerin flash ismi, siyasetçisi. Birinde, basın toplantısına balarken “Benim mitinglerimi yayınlamadınız, bu nedenle TRT’yi bu salonda görmek istemiyorum, çıkın dışarı!” demesi ardından TRT muhabirleri de tıpış tıpış, itiraz etmeden salonu terk ediyorlar.

TRT’nin çok da umurundaydı sanki. Çok sesli, sosyal insan, başarılı siyasetçi Muharrem İnce, bunu yapmayacaktı.

Bu hareket, bir basın kuruluşuna sergilenen hakaret geçmişte olsaydı, o salonda bir tane gazeteci kalmazdı, durmazdı, salonu terk ederlerdi.

Sayın İnce’ye tepkisinde haklıdır-haksızdır demiyorum. Ama hiç kimse, soyadı İnce olmuş, Kalın olmuş fark etmez, kim olursa olsun, yandaş veya candaş, gazeteciye ‘çık dışarı’ diyemez, dememeli.

İnce hata yaptı, yanlış yaptı.

*

Zaman zaman bu tür örneklerle karşılaşırız. Daha yakın tarihte, çok değil, bir ay önce, bir partide yaşandı benzeri. Dengesizin, seviyesizin biri, bir meslektaşımıza o kalabalık içinde hakaret etti, ‘kalk oradan!’ dedi, biz de anında odayı ve toplantıyı terk ettik. Tepki gösterdik açıkçası. Zira o hareket-hakaret, sadece o masaya oturan meslektaşımıza değil, hepimize idi. Netice itibariyle aynı gemide değil miydik?

Olması gereken buydu. Tutkunluk, birlik-beraberlik olacaktı, olmalıydı. Kimse gazeteciye hakaret edemez. Haddi de değil. Varsa bir hesabı, gider görür.

*

Kuşkusuz gazetecilik zor meslek. Özveri ister, fedakarlık ister, cesaret ister.  Bir de öyle hale geldik ki, mesleğin M’sinden anlamayan hanzo’lar, özgül ağırlığı sıfırlanmış okumuş cahiller (siyasiler de dahil) bile bize gazetecilik dersi vermeye kalkışırlar.

İyi yazarsın, güzel yorumlarsın, arayıp teşekkür etmezler.

Ne zaman ki toplu iğnenin ucu kadar bir yerlerine batırdın, değiverdin, senden kötüsü yok. Üzerin çizilir, tu kaka edilirsin, kara listeye alınırsın hemen. Arkandan küfrün de bini bir para!..

Mesleğin ve adın gazetecilik, gazeteci olmaktan çıkar gider!

Gittiği yere kadar artık!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol