banner1451
banner1461

Tamam, kentin sorunlarıyla hemhal olacak, bir bilen sıfatıyla danışılacak, hangi sektörden ve kesimden olursa olsun, insanlar ile devlet-siyaset-iş dünyası arasında köprü, bir anlamda arabuluculuk yapacak abi’miz yok!

Olsaydı bu hallere düşmezdik. Kalkıp Gaziantep’i örnek göstersek, yine çemkirecek, tepki göstereceksiniz. ‘yine mi?..’ diye…

Abimiz yok. Bu doğru, kesin! Olduğunda da kıymetini bilemedik. Kırk kulp takıp köşesine çekilmesine sebep olduk. Özel hayatına müdahalede bulunduk. Kendi kıçındaki pisliği görmeyenler, abi’lerinin gözündeki çapağa laf sokuşturdular.

Açtırmayın benim bayramlık ağzımı…

Kavun gibi kıçını koklayıp, karpuz gibi tak tak sesiyle adam seçince, onlar da kendilerine çalıştılar.

*

Şehir tabi ki büyüdü. Büyüdü ama sorunları da beraberinde büyüyünce, kentin kurumsal hafızasından sorumlu olduğunu söyleyenler, zannedenler, beklentilere karşılık ve cevap veremeyince, eh Allah’a şükürler olsun istişare kültürü de yok bizde, herkes kendi kafasına siyaset, kendi kafasına göre ticaret yapınca, karışık bir strateji çıktı ortaya.

Şehirde çıta düştü. Hadi gene güney çevre yolu yerel yöneticilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve basının dilinden düşmedi ama kuzey çevre yolu sorumluluğu karayollarına geçmiş. Büyükşehir baktı olmayacak, baktı ki bütçeyi delecek, baktı ki tepkiler yoğunlaşacak, çareyi karayollarına yıkmakta buldu.

Karayolları da kör topal eksiklikleri giderir diye bekliyoruz.

*

Şehrin dinamiklerinden bahsediliyor. Ediliyor da şehrin dinamiklerinde kuraklık var, çoraklık var, uyumsuzluk var. Diyeceksiniz ki ‘Yahu sayın Fiskeci, sürekli karamsar tablo çiziyorsun, bu şehirde hiç iyi şeyler olmuyor, yapılmıyor!’

Olsa dükkân sizin diyeceğim de, yok. Duvara tuğla koyan yok. Yok ama duvardan tuğla çeken, duvarın yıkılmasını dört gözle bekleyenlerin sayısı fazla her nedense.

Sayın Mahmut Arıkan durup dururken Tomsuklu Organize Sanayi Bölgesini durup dururken neden bıraktı, hiç düşündünüz mü? Tiksindirdiniz, bıktırdınız, nefret ettirdiniz, yordunuz, üzdünüz! Sizin kaprisleriniz, doymayan nefisleriniz, bitmeyen ‘hep bana, hep bana’ egonuz yüzünden bıraktı gitti adamcağız. Büyüttü, bu hale getirdi, siz adamı ne hale getirdiniz?

Huyumuzda mı, suyumuzda mı, genimizde mi var bilemiyoruz, yoksa beddua edildiği gerçekleşiyor mu bilemiyorum, duvardan tuğla çekilmesi halinde yıkılacak duvarın altında yalnız ben kalacak değilim.

Şehir kalacak, şehir…

*

Şimdi haklarını inkâr etmeyelim, siyasiler canhıraş çalışıyor. Ama biz her şeyi siyasetçilere mal ediyoruz, her şeyi onlardan bekliyor, onları günah keçisi ilan ediyoruz, hedef haline getiriyor, toplumla karşı karşıya gelmeleri için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz ya (stat meselesinde olduğu gibi) daha ne yapsın siyasiler.

Siyasetçileri uyuyorlarsa uykularından uyandıracak olanlar, bu şehrin ileri gelenleri, yani akil insanları, ağır abileri, baronları… Hani dinamikleri diyoruz ya, onlar işte!

Verirsin dosyayı, projeyi siyasetçiye, o da takip edecek. Hayata geçmesi için aracı olacak. Siyasetçi bunun için var. Ama biz oğlumuza, kızımıza, gelinimize, torunumuza işten başka kapısını çaldığımız yok.

Şehir için konuşan, fikir beyan eden yok! Herkes kendi çalıyor, kendi oynuyor. Egosu yüksek futbolcular gibi, kolektif oyundan ziyade bireysel oynuyor, oyun kurucu olduğunu zannediyor, prim yaptığına inanıyor!

 *

İnsanların, toplumun olduğu kadar, şehirlerin de ruhu var! Ruhu var da, şehrin kurumsal hafızası olmayınca, hepsi boşa çıkıyor, hikâyeden öteye gidemiyor.

Siyasiler de günü kurtarmak için çizilen yol neyse, o güzergâhta gidip geliyor. Aynı adama, aynı kuruma bir ay içinde on defa da gidilmez ki birader!

Alternatif yollar arayın kendinize!

Yolun sonu göründü ise yapacak başka bir şey yok, ki o da sizin sorununuz, benim değil.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol