GİRİŞ:

Türk Devlet hayatında din ve devlet ilişkileri çok ilginç bir seyir izlemiştir. Türk devletlerinde dinin konumu diğer hiçbir devletle mukayese edilemeyecek kadar farklıdır. İslamiyet’ten önceki dönmelerden gelen bu özellik İslam’la beraber doruğa ulaşmış ve Türklük’le İslamlığı birleştiren batılılar bunu şöyle ifade etmişlerdir: ’Türkler kendilerini İslamlık ile özdeş görmüşler ve kendi hüviyetlerini İslamlık içinde eritmişlerdir’.

Türklerin dine gösterdiği hürmet ve onu hâkim kılmak için gösterdiği çaba çok muazzam iken, devletin köklü gelenekleriyle dinin aynı anda güzel bir uyum içerisinde götürülmesi bu konunun araştırılması açısından önemli bir etki yapmıştır. Türk devlet geleneğinde birbirinin devamı şeklinde süren bu örf ve din beraberliği bütün Türk devletlerinde görüldüğü gibi Türk-İslam devletlerinde de devam etmiştir. Bizim konumuzu teşkil eden Osmanlı Devleti’nde din-devlet ilişkilerinin de aynı seyirde devam ettiğini düşünmek zor değildir. Ancak İbn Haldun’un da belirttiği gibi devletlerde canlı organizmalar gibidir, tek düze bir hayat evreleri yoktur ve sürekli bir değişim gösterirler. Bu itibarla hem siyasi hem ekonomik hem de sosyal hayatta bir tek düzelikten bahsetmek söz konusu değildir.

Osmanlı Devleti’nde din-devlet ilişkileri devletin konumu, gücü, idari yapısı ve aynı zamanda çevresinde gelişen olaylarla bağlantılı olarak bir gelişme ve değişme göstermiş ama özündeki temel esası Cumhuriyet Türkiye’sine kadar devam ettirmiştir. Fakat devlet merkezileştikçe kendini ve politikalarını halkına izah etmekte güçlük çekmiştir. Bir merkez çevre sorunu olarak din-devlet ilişkisi de çeşitli aşamalardan ve safhalardan geçerek günümüze kadar ulaşmış ve hala güncelliğini kaybetmemiştir.

Osmanlı devletinde din ve devlet ilişkisini gözden geçirmeye çalıştığımız bu çalışmada, öncelikle Osmanlı devletindeki bu sistemin, İslamiyet’in başlangıcından bu yana kurulan diğer İslam devletleri açısından farklılıkları neler olmuştur ve bu farklılık neden ortaya çıkmıştır bunun üzerinde durmaya çalışacağız. İslamiyet’in başlangıç ve gelişim sürecinde nasıl ki İslam dini büyük medeniyet kurmuş çeşitli uluslar ve milletler arasında temel kültürel etkilerle farklı anlayışlara, ekollere ve mezhepsel farklılaşmalara yol açtıysa, devletle olan ilişkiler açısından da bazı farkların oluşması gayet normaldir. Bu sebeple belirli İslam devletlerinde, özellikle Araplar, İranlılar ve Türkler tarafından kurulan devletlerde dinin devletle olan ilişkisinin farklı sonuçları olması kaçınılmazdır. Biz bu farklılaşmanın Osmanlı Devleti açısından olan kısmına göz atmaya çalışacağız.

Osmanlı dönemi din ve devlet ilişkisi, değişen dönemler açısından gerçekte kesin hatlarla belirli çizgileri olan bir sistem olmadığı gibi din ve devletin oluşturduğu kuralların bir bileşkesi şeklinde cereyan etmiştir. Bu ilginç sistemi anlamak için bileşkenin her iki tarafı olan Bir Türk devleti olarak Osmanlı’da devletin yapısını ve sultanın devlet için ne ifade ettiğini gözden geçirmeliyiz. Ayrıca İslamiyet’in devlet hayatındaki yerinin hatırlanması konunun anlaşılması açısından çok faydalı olacaktır. Bu iki temel öğenin Osmanlı Devleti açısından neler ifade ettiğini anlamadan bu ilişkiyi ve sürecini anlamlandırmakta gerçekten zorluk çekebiliriz.

Osmanlı Devleti’nde geleneksel Türk devlet anlayışının etkisiyle yani ’’milleti yaşat ki devlet yaşasın’’ anlayışı dini hayatta kendini göstermiş, din Osmanlı Devlet geleneğinde bir baskı aracı olarak kullanılmamıştır. Dinin kuralları halka zülüm vasıtası yapılmamış hatta çok müsamahalı yöntemler izlenerek gayri Müslimlerin bile bu devlet idaresine girmeleri sağlanmıştır. Sultan çeşitli dini görüş ve cemaatleri aynı anda yanlarında bulundurarak tarikat ya da mezhep taassubu göstermeden herkese kucak açabilmişlerdir.

Osmanlı Devleti bir Türk Devleti olarak var olma sebebinin temeli oluşturan ‘’Örf’’ yani geleneksel kanun anlayışını hiçbir zaman terk etmemiş ve bu gücü daima mutlak otorite olarak Sultan’ın elinde tutmasını sağlamıştır. Ancak bu düzeni sağlarken dönemsel olarak din ve devlet ilişkileri açısından birçok değişik şartlara göre de pozisyon almıştır. Ama unutmamak gerekir ki bu yapılan strateji değişiklikleri ve yöntem farklılıklarının esasında tek bir nedenidir vardır o da ne olursa olsun ‘’Devlet’’in varlığını korumaktır. Bunun için Osmanlı tarihinde sanki değişken bir anlayış varmış izlenimleri uyandıracak birçok örnek bulmak mümkün olmakla beraber örneğin ulemaya karşı baskı veya bunun tam karşıtı olarak ulemanın boyunduruğuna girme veyahut heterodoks inançlara olan baskı veya bu gruplara gösterilen aşırı ilginin tek ve değişmez bir tek nedeni vardır oda Devlet-i ebet müddet anlayışıdır. Bu sebeple Osmanlı Devleti’nde din ve devlet ilişkileri bu açıdan bakıldığı takdirde aldığı önlemler ve kararlar anlaşılabilir. Yoksa sanki birbirleriyle çelişen bir anlayışın sürekli değişkenlik gösterdiği düşünülebilir ki bu da Osmanlı Devleti açısından gerçekçi değildir.

DEVAMI YARIN…

 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol