banner1451
banner1461

Ne başlık benim, ne yazı. Ülkemizin güneyinde, kuzeyinde ve batısında felaketlerin birbiri ardına geldiği acılarla dolu bir yaz yaşıyoruz, zaten yaz da gelip geçiyor.

Yangınlarla başlayan afetler sellerle devam etti, ediyor. Bereket versin hükümet mağdur insanların yanında, yaraları sarmaya bakıyor.

Bunların üzerine, dış politikadaki yanlışların tetiklediği düzensiz göçler de eklenince, tablo daha vahim ve ürkütücü bir görünüm aldı ki, dileriz bu sıkıntıları hasarsız atlatırız!

Dedim ya, ne başlık benim, ne de yazı. Deneyimli gazeteci@yazar Uğur Dündar’dan arakladım. İktidarı eleştiren yorumlarını kendine sakladım, bana yararlı olabilecek öyküyü sizlerle paylaşma gereği duydum.

“AKP iktidarı ise özeleştiri yapmak yerine, kendisini eleştirenleri suçluyor, iyi niyetle kendisine doğru yolu gösteren yurttaşlarını teröristlikle, vatan hainliğiyle suçluyor.

Bu durumda bize de, Osmanlı'nın kudretli hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman ile dönemin bilgelerinden, süt kardeşi Yahya Efendi arasında geçen şu unutulmaz konuşmayı hatırlatmak kalıyor:

Tam 46 yıl; dile kolay…

Osmanlı'nın, en uzun süre tahtta kalan padişahı; Kanuni Sultan Süleyman…

Hükümdar olduğu devir, devletin en kudretli dönemleridir.

Ama Kanuni'nin en önemli özelliklerinden biri basireti, aklı, öngörü ve tedbiri asla elden bırakmamasıdır.

Her zaman devletin akıbetini düşünür…

“Acaba, günün birinde Osmanlı İmparatorluğu inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı?” sorusu, her an zihnini kurcalar.

Devletin izzet ve azameti, erişilen güç ve hükmettiği geniş coğrafya, onu rehavete sürüklemez. Sürekli düşünür-taşınır, sorar-araştırır ve dönemin bilgeleriyle istişarelerde bulunur.

Bunlardan biri süt kardeşi, müderris, mutasavvıf, şair, alim, pratik zekası ve hazır cevaplığıyla ünlü Yahya Efendi'dir

Yahya Efendi, kısa ve öz konuşmayı seven, deruni bir kişiliktir… İşte bu Yahya Efendi de, Kanuni'nin sık sık istişare edip fikrinden istifade ettiği/danıştığı biridir. Kendisinden sadece birkaç gün önce doğmuş olmasına rağmen ona “Ağabey” diye hitap eder.

Günün birinde Yahya Efendi'ye şöyle bir mektup gönderir: “Sen, ilmiyle amel eden bilge birisin… Bizi de aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları'nın akıbeti nasıl olur? Bir gün yıkıma uğrar mı?”

Padişahın satırlarını okuyan Yahya Efendi aynı kâğıdın arkasına; “Neme lazım be Sultanım!” diye yazar ve geri gönderir.

Bu cevabı hayretle okuyan Sultan Süleyman, bir mana veremez. Hatta, çok bozulur. Dayanamayıp Yahya Efendi'nin Beşiktaş'taki dergahına gelir ve der ki: “Aşk olsun ağabey!.. Sana çok önemli ve kritik bir konuda fikir sordum. Sen ise ciddiye almayıp geçiştirdin. Cevap bile vermedin!..”

Yahya Efendi şöyle bir bakar: “Sultanım, sizin sorunuzu ciddiye almamak mümkün mü? Ben sorunuz üzerinde iyice düşündüm ve kanaatimi size açıkça arz ettim.” der.

Sultan Süleyman; “Ama sadece ‘Neme lazım be Sultanım’ demişsin! Sanki, beni böyle işlere karıştırma der gibi. Herhangi bir cevap yoktu, kâğıtta…”

Bunun üzerine, Yahya Efendi şu unutulmaz dersi verir:

“Sultanım! Aslında, aradığın cevap oydu; Bir yerde zulüm yayılırsa, haksızlık şayi olursa, koyunları kurtlar değil çobanlar yerse, bilenler de bunu söylemeyip susarsa… Fakirlerin, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkarsa… Bunu da taşlardan başka kimse işitmezse… Herkes, sadece “Ben” derse… Ve tüm bunları görüp, işitenler, “Neme lazım be…” deyip taşın altına elini koymazsa… İşte o zaman, devletin sonu gelir ve Osmanlı yıkılır!..”

Değerli okurlarım, şu sıkıntılı, şu pandemili, şu tabi afetlerin bizi mahvettiği günlerde, birlik ve beraberliğe, dayanışmaya, toplumsal barışa ihtiyacımız var. O bakımdan, herkes bu konuşmadan bir değil bin ders çıkartabilmeli.

Tabii ders almak isteyenler varsa!..

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol