banner1451
banner1461

Oscar Wilde ya da Bernard Shaw, tam hatırlamıyorum; “Bir insanı yetiştirmek için onun büyük annesinden başlamak gerekir” demiş. Acaba neden büyükbabası değil de büyükannesi demişti.

Acaba çocuğun büyükbabasına güvenmedi mi. Bu büyükbaba geri zekâlı da ona laf anlatmak deveye hendek atlatmaktan zor mu göründü. Ayrıca çocuğun ana-babası dururken niye doğrudan büyükanneye kafayı taktı. Bu büyükanne çok mu yetenekliydi.

Sosyolog Bernard Lewis’ye Müslüman gazeteci mealen sormuş : “Üstad! Müslüman toplumlar her anlamda Batılı toplumlardan geri. Eğer doğruysa bu neden böyle”

Gelen cevap şu mealen: “Müslümanlar sekiz asırdır kadını eve hapsetti. Kadın eve hapsedilince cahil kaldı. Çocuğu anne yetiştirdiğinden, kadın-erkek bütün ümmet cahil yetişti.”

*

Bir Türk vatandaşı anlatıyor; “Almanya’ya her gittiğimde o zamanlar iki yaşındaki kızımı çok sık çocuk bahçelerine götürürdüm. Alman çocukların elinde kendisinde olmayan bir oyuncak görmesin; ellerinden almaya çalışıyordu. Elbet annesiyle ben olaya el koyup kızımızı ‘sağduyu’ ya davet ediyorduk. Bu birkaç kez oldu ve her defasında Alman anneler de kendi çocuklarını ‘sağduyu’ ya çağırarak oyuncağı geçici olarak vermeleri gerektiğini söyleyip duruma el koydu. İstanbul’a döndük. Anacağım olay gerçekleştiğinde Almanya çocuk parklarındakileri henüz unutmamıştım.”  Devam ediyor;

“Kızımı Üsküdar Belediyesi önündeki havuzun başında bırakıp kenardaki banktan izlemeye koyuldum. Kendi gibi iki yaşlarında bir erkek çocuk elindeki yarılanmış dondurma külahını kızıma uzatıyordu. Israrla. Bizim Sılagül ne yapacak diye merakla beklerken… (Eğer dondurmayı alacak olursa oğlanı oracıkta vuracak, kızı da ebediyen eve hapsedecektim.) Beklerken… Oğlanın nereden çıkıp geldiğini fark edemediğim annesi aniden yanında bitiverdi. Kaşlarını çatmış, oğlanın boy hizasına kadar çömelmiş: “Niye veriyorsun oğlum, niye! Kendin yesene! Niye veriyorsun!” diye handiyse bağırıyordu. Bu kadın Roman değildi. Eğer öyle olsa haklı olurdu. Çocuğu ömürde bir dondurma bulmuştu; elbet kendisi yemeliydi. Ama bu kadının İstanbul’un orta direğine ait bir ailenin annesi olduğunu kılığı-kıyafeti, her şeyi bas-bas bağırıyordu.

Demem o ki bugünkü Alman’ı bir zamandır yukarda andığım anneler, coğrafyamızın bireyini de uzun zamandır şimdi andığım Roman olmayan anneler yetiştiriyor. Çocuğu yetiştirecek olanın baba değil esasen anne olduğu konusunda umuyorum kimse benimle tartışmaz. Alman yalan söylemeyi bilemiyor, beceremiyor. Çünkü ne anası ne babası ona yalan söyledi…

*

İslam’da bütün edimsel günahlar kişisel, dolayısıyla inanca zarar vermezken, yalan söylemek, emanete riayet etmemek, sözünde durmamak, nifak (küfür, kâfirlik) ile ilişkilendirilmiştir.

Yani yalan söylediği için kocasının üzerine Alman kadın bir çizgi çekiyorsa bir mümine gibi davranıyor.

Şimdi. Çocukken annesine ait bir hatayı babasının duymaması için, annesinin tehditi ve dayağı ile babasına ait bir hatayı annesinin duymaması için babadan gözdağı yiyerek, okul çağında arkadaşlarının kopyasını öğretmeninin duymaması için ezilip dövülerek, askerde takım komutanının hatasını bölük veya tabur komutanının duymaması için dayak yiyerek, askerî personel ve mesela daha ast ise üstünün duymaması için yalan söyleyerek, üstse astının duymaması için yalan söyleyerek yetişen birey kimdir.

Son birkaç yıl içinde Ülkemiz, kısmen İtalya’nın başardığına benzer bir ‘temiz eller’ operasyonu geçirdi. Hangi kurumların ne derece tefessüh ettiğini gördükçe şaşkınlıktan şaşkınlığa düşüyor insan.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol