banner1451
banner1461

Milletler, kuvvetlerini ve ilhamlarını tarihten alırlar. Çünkü insanlar mazileriyle, milletler tarihleriyle istikamete koşarlar. Bu günü bilmenin, yarını bulmanın yolu, dünü unutmamaktan, öğrenmekten geçiyor.

İnsanoğlu artan ve çoğalan arzular yumağı içinde yaşar sürekli. Buna özlem diyoruz günümüz lehçesinde. Özlemler, geleceğe ve yarınlara yöneliktir. Geçmiş, mazi dediğimiz yaşananlar çileli de geçse, yokluklar da yaşansa, duyguları temizdi, inançlara su katılmamıştı, her şeyde ve herkeste samimiyet, sevgi ve saygı vardı.

Şimdi ise…

*

Yazılarımı yazarken, bazen geçmişe takılır, bir zamanlar maziye bak dercesine, ‘geçmiş zaman olur ki’ diyebileceğim günlere dair hatıralarımı, aklımda kalanları sizlere aktarmaya çalışırım.

Çocukluğumda entari giydiğimi de unutmam ve bunu yazmaktan da gocunmam. Amma varlıktan, amma yokluktan. Neresinden ne anlıyorsanız artık, sizin meşrebinize kalmış!

Bu, nereden nereye geldiğimizi göstermesi açısından önemli diye düşünürken, mazide kalan yaşamsal kırıntıları aktarırken seneler öncesine döner, ‘Vay be!’ dediğim günleri hatırlarım. Hatırlamak derken, bugün sizlere ayaklardan ve ayakkabılardan söz etmek istiyorum.

Diyeceksiniz ki ne alaka! Alakası şundan.

*

İnsanoğlu, her şeye bir kap, bir kılıf uyarlamak, uydurmak ve kaplamak istemiştir senelere boyu. İnsanoğlu dünyaya geldiği ve yaşadığı günden bu yana, ayaklarına geçirecek bir şeyler bulmuştur. Bunların ne olduğuna girmek istemiyorum. Zaten eski filmlerde neler giydiklerini, nelerden korunduklarını görmek mümkün.

Ayaklarına da bir kılıp, bir kap geçirme yaşamsal mecburiyeti, gün olmuş devir dönmüş ayakkabı olarak karşımıza çıkmış.

Tabi insanoğlu kadar ayakkabıların da bir serüveni var. Geçirdiği evreler var. Bezden, deriden ve naylondan giydikleri koruma kapları insanları hastalıklardan, yaralanmaktan kurtarırken, ilerleyen senelerde, teknolojinin getirdiği yeniliklerle lastik ayakkabılar da giymiş insanoğlu.

O ayakkabılardan, yani lastik ayakkabıdan ben de giydim. Naylon gömlek gibi lastik ayakkabı da lükstü o zamanlar.

Çarık da giyildi, edik de, sandalet de giyildi. Amma varlıktan amma yokluktan.

*

Türkler Anadolu’ya gelirken ayakkabı kültürünü de getirmişler. ‘Edik’ ayakkabı için kullanılan ilk kelime, isimdir. 14. yüzyılda Farsça kökenli ‘pabuç’, 15. yüzyılda ise ayakkabı kelimesi dilimize yerleşmiş iken, bugün ‘dost başa düşman ayağa bakar!’ günlerine kadar geldik.

Eskiden ayakkabılarımızın altı delindiğinde ya köşkere gider, ya kunduracıya, altına pençe yaptırırdık. Tek ayakkabımız olur, eskiyene, çöpe atana ya da bir yenisini alana kadar giyerdik. Yeni ayakkabı alındığında, onunla yattığımız günleri unutmadık. Bugün gibi aklımızda iken şimdi her gün bir ayakkabı ayaklarımızda… Çeşit çeşit, üstelik de markalı…

Geldiğimiz noktaya bakar mısınız?       

Bu arada, küçükken, ilkokula giderken kunduracı Ökkeş ustamın yanında çıraklık da yaptığımı hatırlatmadan geçemeyeceğim. Bakırcı çıraklığım da vardır.

Burada, zamanla gelişen teknoloji ve sosyal yaşam şartları sebebiyle kendini yenileyen, sipariş üzerine dikilen kunduralar yerini fabrikasyona bırakırken, yaşadığı evreleri uzun uzun anlatmayacağım.

*

Nerede o eski günler diyebileceğimiz günler yok artık. Hatırlayın, misafir hele hele istenmeyen, sevilmeyen biri ise, eşiklikte duran ayakkabının içine tuz konulurdu ki, erken gitsin diye…

Sonra camilerden ayakkabı çalan şerefsizler, hırsızlar çoğaldı.

Ve ayaklar ayak olmaktan çıktı.

Günümüzde, artık sipariş üzerine dikilen kunduralar yok. Dedim ya fabrikasyon her şey. O sebepten Ayakkabıcılar Odası, Kunduracılar Odası çıktı Esnaf Birliklerine bağlı.

Şimdi, ayakkabılar o kadar çeşitlenmiş, güzelleşmiş, alım gücü artmış olsa da ne yazık ki, üzülerek ifade etmem gerekse dahi, ayaklar ayak olmaktan çıkmıştır. Yalanın, riyanın, insanlara tepeden bakmanın, dokunmaktan imtina etmenin, bir gülümsemeyi dahi çok görmenin, insanları ayrıştırmanın, hilenin, çalıp çırpmanın, kapkaçın, yüzsüzlüğün, aldatmanın, kandırmanın ayyuka çıktığı, zirve yaptığı günlerden ‘O ayaklardan paça olmuyor!’ denilecek günlere geldik.

O hale geldik yani…

Ve sen… Ne ayaksın oğlum?

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol