Onun için doktor doktor geziyor ama doktorlar da bir çare olamıyor. Reçete yazıp gönderiyorlar. Her gün onlarca ilaç içince, hastalık daha da büyüyor, şifasız dertlere dönüşüyor.

En son doktora gittiğinde, bakıyor ki akciğer gitmiş, böbrek iflas etmiş, bunun yanında şeker fırlamış 500’e, tansiyon düşmüyor, kolesterol desen başlı başına bela.

Hasta sahiplerine şunu söylemiş; “Eve götürün, kendi haline bırakın, ne yerse yesin, gönlünü de hoş tutun!”

Yani ümitsiz vaka!

Bizim durumumuz aynen bu.

Yazılarını keyifle okuduğum, kişiliğini de yazıları kadar değerli bulduğum sevgili Mustafa Alyaz’ın ‘Kahramanmaraş’ın tansiyonu düşmüyor’ yazısı üzerine bu düşüncelere gark olurken, haklı, bu şehre adımını atan bu şehirle çatışmaya giriyor.

Kavga önce ailede başlıyor, sonra komşu, derken mahalle, akabinde tüm şehir duyuyor. Sonra dedikodunun ardı arkası kesilmiyor. Zira laf sahibinden çoğalıyor.

*

Biraz alıntı, biraz da eklemelerle bu zihniyeti açmak istiyorum.

Kutuplaşmış, ötekileştirilmiş, susturulmuş, konuşmayan bir toplum muyuz?

Bir meseleye farklı açılardan bakmak, istişare kültürünü canlı tutmak demektir. Birileri dolu tarafından bakarken birileri de boş tarafından bakar. Artı ve eksileri bir havuzda toplayıp, ortaya daha anlaşılır bir plan ortaya koymak.

Şehir olarak birbirimize kulaklarımızı kapattığımız gibi kalplerimizi de kapatmış durumdayız. Uzlaşamıyoruz, kim olursa olsun dediğim dedik diyerek kendi bildiğimizden bir adım geri atmıyoruz. Karşımızdakini dinlemekten çok kendimizi dinletmek için sesimizi yükseltiyoruz. Ne anlatabiliyoruz ne de anlamaya çalışıyoruz.

Diyalog eksikliğimiz var! Burada en büyük sorun da verilen sözlere ettiğimiz itibar!

Kronik sorunlara verilen cevaplar ve çözüm makamında olanların verdiği sözlerde zamanlamanın bir türlü tutmaması.

Sorunları dile getirince de, höykürme, yüksek perdeden çalım satma temposu başlıyor;  ‘’Demedik mi çalışmalar devam ediyor!’’ Vay anam, vay!

Ama bu sorunlar çözülmüyor! En yakın, en canlı örnek, diyecekler ki yazacak başka mesele mi kalmadı da dilinize doluyorsunuz. Hal Kavşağı. Bazı gazeteler bitti, hizmete girdi, giriyor diye haber yapsa da, 55. Karayolları Şube Şefi arkadaş bir açıklama da yapmıyor. Ya da yetkilisi kim ise. Pasif birisi mutlaka ki, şimdiye kadar bitirilmesi gerekirdi. Takip, otorite ve kontrolde sıkıntı mı var? Kontrpiyede kalıyoruz açıkçası.

Görevini bırakıp gitse daha doğrusunu yapacak! Ama bizde istifa müessesesi çalışmadığı için, sözümüz belleniyor.

*

Bu şehirde, biri, birine söz veriyor, biri de çıkıp bu söze güvenerek söz veriyor. İlk söz veren sözünü tutmadığı için diğer sözlerinde hepsi boşa çıkıyor.

Yine bu kavşağa geliyorum. Hal Kavşağı yapıldı yapılıyor yapılacak derken yine çalışmalar durmuş vaziyette. Karayolları Genel Müdürü söz veriyor, sonra bir bakmışsınız sözün yerinde yeller esiyor. Bu sefer halk karşısında bulunana verip veriştiriyor haklı olarak ama Kahramanmaraş siyasileri şunu diyemiyor; ‘’Sayın Müdür, Kahramanmaraş’a bir garezin mi var?’’

Tencere dibin kara, seninki benden kara, misali…

Açık ve net, bu şehirde fitne kültürü iyi çalışıyor Allah için! Birileri ha bire fitne üretiyor. Birileri fitne üretirken, bir başkası da ya benzin döküyor, ya odun atıyor. Malum, memlekette ‘odun’ çok!

En güzelini CHP yapıyor. Sessiz sedasız, kendi siyasetleri içinde dönüp duruyorlar. Ali Öztunç, almış eline sazı söylüyor da söylüyor. Eh, sesi de güzel, dinleyeni de çok, üstelik söyledikleri de tutarlı sözler. CHP’li başkanlar da dinliyor da dinliyor. Öztunç konuşuyor, vatandaş da dinliyor.

*

Alyaz doğru tespit etmiş, AK Parti’den şehir olarak beklenti fazla. Bireysel çözümlerin merkezi AK Parti İl Başkanlığı ve İlçe Başkanlıkları oluyor. Kimin ne sorunu varsa çözüm masası AK Parti İl Başkanlığında. Başkan demeyelim de kurumların, kuruluşların, belediyelerin genel sekreterliği gibi çalışıyorlar. Malum belediyelerimizde iletişim sorunu hat safhada. İçeride kırkayak oyunları almış başını gitmiş. İŞKUR’dan işe giren adamın gözü Belediye Başkanı’nın makamında.

Torpilliler meclisi ise neredeyse, ‘’Dayıma derim ha’’ modunda yan gelip yatıyor. Hay senin dayına…

Diyalog iki taraflı olan bir şey, istişare kültürü ise aynı masada oturarak karar alanların işi. Kim kiminle diyalog içerisinde olacak, kim kiminle istişare yapacak bu da ‘’Sen sen isen, ben de benim diyenlerin’’ kararı olacak.

Geldiğimiz noktada ortak paydamız Kahramanmaraş ise önce fitnenin sesini kesmek için birileri çıkıp bu fitnenin ateşini söndürmek zorunda.

Buna çok kişi niyetlendi ama etrafındaki kurtlar buna müsaade etmedi.

*

Velhasılı kelam, bu şehrin ateşi sürekli yükseliyor, tansiyonu her gün tutarsızlıklar, dik dik konuşmalar yüzünden şeker tavan yapıyor, kolesterol bir türlü dengelenemiyor. Doktorlar da ümidi kesince, ne yerse yesin diye akıl verenler, bize bir şeyler yediriyor ama ne yediğimizin de farkında değiliz açıkçası.

Biz de bunu hayat deyip geçiştiriyoruz.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol