Bir kere şu gerçeğin altını kalın harflerle çizmek lazım, belki siz de bu tespitime, yorumuma katılırsınız, ‘mülakat, liyakatin düşmanıdır!’

Aksini mi iddia ettiniz, tamam, saygı duyarım, o sizin tercihiniz.

Ben mülakatı, liyakatin düşmanı olarak ilan ettim!

Her zaman yazarız, konuşuruz. Bir kuruma, bir firmaya çalışan elaman alınacakken, ehliyeti, liyakati ön planda tutarız değil mi? İlk aranan, araştırılan, sorulan…

En çok da resmi kurumlara, belediyelere vs…

Kimse kusura bakmasın, ne ehliyete bakıyorlar, ne liyakate. Bakın, üniversite mezunları kendini yakıyor iş bulamadım diye, hurda kâğıt topluyor, semt pazarlarında domates, hıyar, baldırcan satıyor.

Ehliyete, liyakate önem verilse, iş aramada, iş bulmada hakkaniyet gözetilse, mülakata ne gerek var.

*

Belediyelere, devlet dairelerine, kurumlara ve özel eğitim-sağlık kurumlarına bakıyorsunuz, yine kimse kusura bakmasın, torpili olan, adamı olan, partiden bir kağıt getiren, ya da il başkanlarının telefonu da yeterli, ki daha büyüğünü isterseniz Ankara’da dayısı olan hem de KPS sınav sonuçlarına bakılmaksızın işe girerlerken, işsiz insanlar kendilerini yakıyorlar belediye önlerinde.

İntihar edenleri saymıyorum. Evde çocuk bakan üniversite mezunlarını da…

Ne liyakati, ne ehliyeti.

Varsa yoksa mülakat. Çünkü mülakatın ne anlama geldiğini, nasıl işlediğini şimdi burada sizlere uzun uzun anlatacak değilim kaldı ki sizler meseleyi çaktınız.

*

Son kez diyorum, mülakatın olduğu yerde liyakat geçim sağlayamaz, zor barınır.

Liyakate giden yollar, mülakat duvarlarıyla kesilir, siz deyin Çin seddi…,

Zira günümüzde mülakat, liyakati her daim kemikleriyle beraber yutmuştur, yemiştir.

İkisi bir arada olur mu derseniz, hem liyakat, hem mülakat, vallahi de zor, billahi de zor be hacı baba..

Sen, ben, öteki, beriki, yine de liyakat ve ehliyet diye tutturalım gitsin.

Belki tutar!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol