Nedense, bizim şehrin havasından mı, suyundan mı, yoksa beddua aldığımızdan mı bilinmez, herkes birbirine çelme takıyor, herkes birbirinin kuyusunu kazıyor, herkes birbirine kazık atma, önünü tıkama derdinde iken, bundan en çok pay sahibi olan siyaset çıkıyor.

Bizim milletin alışkanlığı mıdır, huyunda mı var bilmiyoruz, biri önüme çıkmasın, biri bana set çekmesin, biri bana engel teşkil etmesin öfkesi ve nefreti ile kumpaslar bu şehirde kol geziyor, cirit atıyor.

*

Örneğin, atıyorum ben birini istemiyorum, bir yere gelmemesi için kırk takla atıyorum, araya maşalarımı, tetikçilerimi sokuyorum, elden ve gözden çıkartmak için Ankara’yı Çarşıbaşı yoluna çeviriyorum, bütün bunları yaparken nefrete duygularım kabarma noktasına geliyor, ancak benim kumpaslarım, ayak oyunlarım, çevirdiğim dolaplar, filimler hiç çıkıyor, istemediğim adam, gelip zirveye oturuyor.

Ben de öfkeden deliye dönüyorum!

Olacak şey değil ama oluyor.

*

Siz birine kumpas kurayım derseniz, yoluna mayın döşeyeyim diye düşünürseniz, bunu herkesten çok isterseniz, ayağınıza dolaşır, ters teper, yarın karşınıza üst düzey biri olarak çıkar, sizden de hesabını fazlasıyla sorar.

Hesabı keser,  faturayı da keser, ödeyemediğinizde kapınıza icra memurları gelir!

*

Bir söz vardır, “Çalma el kapısını el ucuyla, çalarlar kapını var gücüyle…”

Bir söz daha var söylenen, ne ekersen onu biçersin!

Yine bir başka söz; “Herkes kalbinin gününü görür!”

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol