banner1482
  

“Muhakkak ki mü’minler kardeştirler.” (Hucurât, 10) âyet-i kerîmesi, genel olarak bütün inananların uhuvvetinden bahseder. Derler ki: “Din kardeşliği, nesep kardeşliğinden daha ötedir. Zîra, nesep kardeşliği, dinler farklı olunca ortadan kalkar; ancak din kardeşliği, nesep kardeşliği yokken de vardır.” Kur’ân, bütün mü’minleri kardeş sayar. İlk birleşme noktamız, îmân’dır. Bu bağla birbirine bağlanmayanlar, aynı ana-babadan dahi olsalar, kardeş sayılmazlar. Oysaki, zaman-mekân ayrılıkları bile îmân kardeşliğine mânî olamaz.

Uhuvvetle, öncelikle bu genel anlamdaki kardeşlik kastedilir. Ancak bundan da öte, hususî bir kardeşlik zemini olan, aynı dâvâ’nın yolcularının özen göstermesi gereken hususlar vardır. Zaten esas kastımız, bu özel kardeşlik ruhudur. Genel mânâdaki uhuvvet, herkesi ilgilendirir ve zaten buna, düz insanların da duyarlı olması gerekir.

Bize emânet edilen, husûsî bir uhuvvet şuuru, özel bir uhuvvet ruhu vardır. Bu uhuvvet, annelerimizin al yazmaları kadar nezih, bayrağımız gibi kutsal, meleklerin kanatları kadar da latîftir. Bu uhuvvet, elden ele gönülden gönüle, mukaddes bir emânet gibi tâ ötelere götürmemiz gereken en kudsî bir yâdigârdır.

Bizi ayakta tutan ruh, kardeşlik ruhudur. Bunu aslâ söndüremeyiz. Mesele, sağlam bir yapının ve vahdetin zedelenip zedelenmeme meselesidir. Ayrıca, günümüz şartları itibâriyle İslâmî inceliğin zayıf olduğu bir coğrafyadayız. Kim haklı, kim haksız? Bunu iyice bilen hüküm-fermâ şahsiyetlerimiz yok. Doğrusunu Allah bilir. Bu yüzden, “haklıyım!” deyip diretmemeli. Sen, senin doğrularını dillendiriyorsun çoğu kez. Sen, sana göre haklısın, belki. Ama ricâ ederim, bütünüyle mâsum da olamayız yâ! Nefis, bazı şeyleri -ister istemez, bilerek bilmeyerek- kamufle ettirip, böylece çevreye haklılık lanse ettirmeye çalışıyor olamaz mı! Öyleyse susmalı, ve bari kardeşliğin kâtili olmamalı, değil mi!

O yüzden, işlerimizi, ticaretlerimizi daha özenli adımlarla yürütmeliyiz. Bu güzelliği ayakta tutan en önemli unsurlardan biri, uhuvvettir. Ama uhuvvet konusunda sorun varsa, bereket kesilir ve ciddi zarar verilmiş olur. Bu da, bu kıymetli emânate yapılabilecek büyük bir haksızlıktır.

Ötesi berisi, getirisi götürüsü profesyonelce düşünülmeden ve önceden sağlam bir anlaşma yapılmayarak, sadece güven üzerine kurulan ama sonuçta faydadan çok zarar getiren ve insanları günaha sokan ortaklıklar, şirketler… Sadece bu kadar mı! Hayır, uhuvveti de paramparça ediyor ve aynı zamanda kötü örnek olarak hâfızalara kazınıyor. Ayrıca, normal ticâret hayatında, ahlâkî ve kânûnî prensipler çerçevesinde yapılmayan, sözünde durmama, sağlam iş yapmama ve çekememe… gibi bâzı sevimsiz işler de uhuvvetin bir başka kâtili. Yine, yokluk nedir görmemiş, çile ve sıkıntı nedir bilmemiş kimselerin gereksiz resmiyet hastalıkları!

Müslüman, müslümana zulmetmez. Kim kardeşinin yardımındaysa, Allah da onun yardımındadır. Kim bir müslümanın sıkıntısını giderirse, Allah da bu vesileyle onun âhretteki sıkıntılarını giderir. Kim müslümanın ayıbını örterse, Allah da âhrette onun ayıbını örter.” buyuran Nebiler Nebisi’nin (Aleyhisselâm), bir selâmla gönderdiği “Kardeşlerim!” hitabına mazhar olabilseydik. Çünkü her bir mü’minin kıyâmet günü şefâat hakkı olacaktır!” emrinden feyiz alabilseydik. Keşke, “Birbirinize haset etmeyin; Allah’ın, ihvân/kardeş kulları olun!” beyanını bir anlayabilseydik ve bu özel kardeşliğin bedelinin “Allah için birbirlerini sevenler, arşın gölgesinde, yakuttan minberlerdedir.” olduğunu bir bilseydik. Âh keşke, “Biri, kardeşine gıyâben dua ederse, bir melek, “aynısı da senin olsun” der!” hakikatini ve “Sizden biriniz, kendisi için sevip istediği bir şeyi, kardeşi için de aynen sevip istemezse, hakikî iman etmiş sayılmaz.” prensibini hiç unutmasaydık!

 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol