Bütün insanlar hukuk karşısında eşittir. Bizim içtimaî yapımızın ana esaslarından biri de işte bu müsavat prensibidir. Hiçbir kimsenin diğer bir kimseye üstünlüğü söz konusu değildir. Üstünlük takva iledir. Ne var ki, o da hukuku tatbikte bir ayırıcı özellik olarak kabul edilemez.

İslâm, toplumun her fert ve her kesimini aynı sıcaklıkla bağrına basar. Herkesin ihtiyaç ve beklentilerini eşit bir çizgide değerlendirir ve avazı çıktığı kadar kimsenin kimseden üstün olamayacağını haykırır; haykırır ve hem eşitliği hem de fırsat eşitliğini ısrarla vurgular. 

İslam dinine göre; insanlar hür doğmuşlardır. Hak ve kıymet açısından hepsi birbirine eşittir. Düşünce hürriyeti, ifade hürriyeti, vicdan hürriyeti vazgeçilmez haklardandır; ve yine Müslümanlığa göre; ırk, cins, renk, dil, din ayrımı yapılmaksızın herkes aynı hak ve aynı imkânlara sahiptir. Ayrıca, bu haklar, insanın ruh ve beden gibi iki ayrı yanıyla alâkalı büyük-küçük her türlü hukukunu ve bugün oluşmuş bulunan, yarınlarda da oluşacak olan her çeşit haklarını içine alır.

Dinimize göre hak ve kıymet açısından bütün insanlar tarağın dişleri gibi birbirine eşittir. Irk, cins, renk, dil ayrımı yapılmaksızın herkes aynı hak ve aynı imkânlara sahiptir. Fakat bu husus, farklı istidat ve kabiliyetleri, farklı istidat ve kabiliyetlerin say u gayretlerini görmezlikten gelme, yok sayma şeklinde anlaşılmamalıdır. Mesela zeki, becerikli, harika kabiliyetlere sahip bir insanla; aptal, beceriksiz, âciz bir insan elbette ki hukuk karşısında bir ve eşittir. 

 

Fakat mutlak müsavat deyip herkesi aynı refah seviyesine mahkûm kılmak, istidat ve kabiliyetlere sınır koymak, say u gayretleri görmezlikten gelmek hak ve adalet değil, tam tersine hak ve adaletin çiğnenmesi mânâsına gelir. 

Çünkü emeğe, sermayeye, istidat ve kabiliyetlere göre insanlara farklı bazı imkânlar tanınmazsa, istidatlar kendi performanslarını ortaya koyamaz, yüksek kabiliyetler inkişaf etme zemini bulamazlar. Veciz bir sözde de ifade edildiği gibi, mârifet iltifata tabidir. Yani siz onların ortaya koydukları performansı mükâfatlandırır; onlara kendi ufuk ve enginliklerini ifade etme zemini hazırlarsanız onlar da topluma faydalı birer unsur hâline gelirle

İslâm, eşitliği, Hakk'ın isteği ve insana saygının gereği olarak görür; ve onun sarsılmasını ya da tamamen ortadan kaldırılmasını insanlığa karşı işlenmiş büyük bir cinayet sayar. O, renk, ırk, bölge ve seviyeli ailelerden gelmeye bağlı imtiyazlara karşı açıkça tavır alır ve her zeminde bu çarpık anlayışla fikren mücadele eder. O, her zaman istîdat ve beceri farklılıklarını alkışlayıp öne çıkarmada, herkese aynı fırsat eşitliğinin verilmesi ve aynı imkânlardan yararlandırılması konusunda fevkalâde hassastır.

Bununla beraber Allah Resûlü daima kendini insanlardan bir insan olarak kabul etmiş ve kendini hiçbir kimseden üstün görmemiştir.

İşte O'nun nurlu beyanları ve ebedî gerçektir

 

"Beni Musa b. İmrân'a tercih etmeyin!" "Beni Yunus b. Mettâ'ya tercih etmeyin!" "Sakın, Hıristiyanların Hz. Mesih'te ifrat ettiği gibi bende ifrata düşmeyin; sadece, 'Muhammed, Allah'ın kulu ve Resûlüdür.' deyin."

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol