Sözü lakırdıdan ayırmak bir hayli güçleşti. Zira herkes konuşuyor; ve sonra da Çinlilerin dediği gibi kalkıp gidiyor. Sevgi, aşk. gibi kainatın mayesi olan kavramlar bile müşterisiz meta haline geldi. Düşünen, hesap eden, imkanlar araştıran, kâr—zarar muhasebesini inceden inceye yaptıktan sonra konuşan insanlar azlardan az kaldı. Sözü inanarak söyleyen, sonra da kendisi gibi söylediklerine inananları hayal kırıklığına uğratmamak için her şeyini ortaya koyan nadir insanlar az kaldı. Toplumumuzun, belki asırlardır muhtaç olduğu en önemli şey, hoşgörü ve diyalog olsa gerek. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti olarak, büyük bir imparatorluğun varisiyiz.

Meselâ, Popescu Ciocanel isimli bir Romen, aynen şöyle yazmaktadır: "Fatih bir millet olan Türkler, idareleri altındaki çeşitli milletleri Türkleştirmeye çalışmamış, onların din ve adetlerine saygı göstermişlerdir. Aksi takdirde, bugün Romen milleti diye bir millet olmayacaktı" Bunun gibi, Meselâ İspanya'dan sürülen Yahudiler'i kabûl ettiği için Yahudiler tarafından, varlıklarının aynen devamına izin verdikleri için Süryaniler tarafından teşekkür ve minnetle anılan bu hoşgörünün İslâm'dan kaynaklandığını, bu dinin düşmanları bile itiraf etmektedir. Bu itiraflardan sadece bir tanesi Pierre Lafitte isimli bir Fransız'ındır ki, o da, "Hiç bir din İslâm kadar süratli ve göz kamaştırıcı muzafferiyetler kazanamamışsa, bu, İslâmiyet'in diğer bütün dinlerden daha müsamahakâr ve âlicenap olmasındandır" der.

*

Bir devrin hoşgörüsü sayesinde dünyanın sosyal ve siyasi depremlere en açık ve en çalkantılı bir bölgesinde sağlanan barış, ne yazık ki son asırlarda bozulmuş ve bugün sadece bu bölge değil, bölgenin merkez üssü konumundaki ülkemiz etnik, görüş, ideoloji, inanç ve siyaset temelli parçalanmalarla karşı karşıya gelmiştir. 

Burada şu noktayı söylemekte de fayda var: Bugün ülkemizin en sancılı bölgesi olan Güneydoğumuz, bize Yavuz Sultan Selim zamanında katılmıştır. Yavuz Sultan Selim, bu bölgeyi fethedince, halkın başındaki idareciyi kendilerinin seçmesini istemiş, fakat kabile temelinde parçalı bir görünüm arzeden bölge halkı Yavuz'a, "Biz bir isim üzerinde anlaşamayız; eyalet valimizi siz tayin edin" demişlerdir. Önceki asrın sonlarında dış kışkırtmalarla ve bazı iç huzursuzluklar sonucu ortaya çıkan isyanlara kadar, tam 3.5 asır bölge, belki de tarihinin en huzurlu dönemlerini yaşamıştır. 

*

Ne yazık ki ülkemiz, son asırda da istenen iç bütünlüğe tam olarak ulaşamamıştır. Sürekli deprem korkusu altında ileriye dönük hiç bir müsbet adım atılamaz. Siyaset sahasında görülen kutuplaşmalar, kışkırtmalarla gençlik kesiminde daha büyük boyutlarda ortaya çıkmış, dış kaynaklı ve bugün tarihe mal olup gitmiş cereyanlar birkaç neslin heba olmasına yol açmıştır. Ülkemizin devamlı bir kavga ortamında bulunması, esasen dirliğimizi ve diriliğimizi istemeyen bazı güçlerin de işine gelmekte ve bu ortamda onların da payı bulunmaktadır. Fakat her şeyi dış güçlere bağlamak bir kolaycılık ve kaçma demektir. Eğer içte müsait bir zemin olmazsa, bu kışkırtmaların yapacağı bir şey olamaz. Dolayısıyla içte tam bir birliğin sağlanması, varlık ve bekamız için bir mecburiyettir.

İşte, böyle bir ortamda, ülkemiz için en hayatî ihtiyaç, herkesi kendi konumunda kabûl etmeye ve demokrasi ve temel insan haklarının gereği ortak değerler üzerinde birleşmeye dayalı bir diyalog ve hoşgörü ayakları üzerinde sağlanması gereken bir toplumsal barış olduğu gibi, dünyanın da bugün en çok ihtiyaç duyduğu şey, yine barıştır.

 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol