Biz bu şehri, kendi mahallemizi, kendi sokağımızı anlatırken, her nedense bizde insanlar her yerde, her konuda kendi mahallesinin refleksiyle tavır alıyor, hareket ediyor.

Ve herkes ezbere konuşuyor.

Ezber okuyor. Niyet okuyan yok!

Arada bir iki deli çıkıyorsa da, ciddiye alan yok!

*

O kadar ki, sağda solda, her toplantıda, her ortamda niyet okumaya dayalı siyasete mühendisliği lakırdısı yapılıyor. Kimse, ama hiç kimse, konunun uzmanı olsa da, kendi alanına dair cümleler beklense de dilinden düşecek, kimse ekonomik kalkınmayı nasıl sağlayacağını anlatmıyor.

Büyük adamlar bile küçük harflerle konuşmayı yeğ tutuyor!

Bu şehir nasıl kalkınır, sorunları nasıl çözülür, neden bizde istişare kültürü yok, bunlar tartışılmıyor. Zaten bu şehir iki üç kişinin etrafında dönüyor, şekilleniyor.

*

Dinlemeye, okumaya zamanı olmasa da insanların okumaya ihtiyaç duymuyor. Gazetelerin ve köşe yazılarının başlıklarına bakıp hüküm veriyor, önyargısını ileri sürüyor.

Herkes siyasetçi, herkes gazeteci, herkes spor yorumcusu, herkes lider tavırlı, herkes doktor, herkes bilim adamı… Kendini, aklını, fikrini teraziye koyan, aynaya bakan yok!

‘Aklını, kalemini, fikrini kiraya ver!’ desen, pazarlığa girişiyor!

Bu şehir dedikodu ve yerli yersiz algılarla yönetiliyor, yürüyor! Hamdolsun, çok şükür, inşallah, maşallah!

Bilenler de ‘kadim şehrin evlatlarıyız!’ diye övünüp duruyor!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol