banner1482

Kara vicdanına iftiranın gurur tablosunu gururla dolduruyordu da kendi günahlarını iftihara geçiyordu Amerika ve Avrupa.

Hemen dibimizde yaşanan ve sırf petrol sahalarını kontrol etmekten ve ele geçirmekten başka niyeti olmayan çirkin suratlı dostlarımız!

Sözde ortaklarımız, sözde dostlarımız, sözde bizi sevdiğini söyleyen siyaset cambazları.

Onlara inat dün gece evdeki bütün oda ışıklarını yaktım. Hava serin, puslu, ama karanlık ve ben o karanlıklara el salladım inadına inadına!

El değmemiş düşleri postaladım çocuklarımıza. Adıyaman’daki torunlarıma bile. Posta ücreti bile almadılar benden! Gazeteci olduğumu duydular, bildiler muhtemelen!

*

Gökyüzünden bir yıldızı yeryüzüne indirdim, çok çok uzaklardan bir ışık sızdı karanlık şehrin üstüne.

Ve ben adını sevgi koydum.

Yoksul ve onurlu insanların serveti ekmeğe gidiyor. Oysa yazarın dediği gibi, “önce ekmekler bozuldu!” sonra da yerel yönetim anlayışı.

Oysa sıcak bir gülüş bile insanların omuzlarına dokunmaya ve gönlünü almaya yetiyor iken, bu kadim kentin insanlarının kimseyi yolda bırakmayacağını bile bile bir havalardaki, sormayın gitsin! Dağları biz yarattık diyorlar. Zannedersin yedi dağın efesi. Sanki Zaloğlu Rüstem hepsi de…

*

Ve kendilerine yürürken bile bir düşünce duvarı örenler bilmeli ki, el emeği göz nurudur hayatı.

Herkesi karşısına alan, basını dahil kamuoyunu, esnafı, kendi çalışanını bile nefret denizine itekleyen, düşmanlığa körükleyen sosyal medyadaki linç çetelerine inat, dişlerini sıkan çirkin bir adamın gözlerinde ışık yoktu. Dinliyorum, okuyorum, içeride huzur yok, iki kişi yan yana gelmeye, iki hanek etmeye çekiniyor, korkuyor. Tırsmışlar açıkçası.

Adını kardeşlik koymak istedim, yakıştıramadım! Çünkü tutmadı, çünkü kamuoyu benimsemedi.

*

Bütün meselenin memleket ve vatan sevgisi olduğu bir düzende neyin nesiydi nefret? Hele basına karşı…

Yaya kaldırımda yürürken iki kaşının arasına silah çatmıştı biri.

“Dur!” dedim ve ceketinin sol yanına karanfil taktım. Sevgiyle baktım saçına sonradan bıraktığı bıyığına…

Sevdanın anayurdunun bizlere aşkı buyurduğunu biliyorduk. Yüreğimin ritmine ayak uydurdu yüreği.

Birbirine karıştı ayak izlerimiz. At izinin it izine karıştığı şu günlerde, gözlerimiz aynı noktada buluşsa da tokalaşmak için elini bile uzatmadı…

Adını ‘barış’ koyacaktım, sonuna hoşgörü ekleyecektim, yanına da mütevazılığı konduracaktım ama onun o taraklarda bezi yoktu!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol