banner1451
banner1461
  

 

İnsan davranışlarını iyi veya kötü diye değerlendirmekten doğan ahlak, her toplumda söz konusudur. Çünkü kaynaklandığı yer, insanın vicdanıdır.

O sebeple, geçen yazımızda ‘ahlaksız ahlak’tan söz edince, bu yazının devamını getirmenin farz olduğuna inandım ve o yüzden arkasını getirmek gerek diye düşündüm. Zira günümüzde bir ahlak erozyonu yaşanıyor. Topluma bakıyorum, kalmamış diye de içimden hayıflanır, gelecek için kaygı duyarken, yine de bizi ayakta tutan temel nesnenin, unsurun ve temel değerin ahlak olduğunu aklımdan çıkartmıyorum.

Lakin yine de endişe içinde olduğumu belirtmem gerek. Çünkü insanlar vicdan ile cüzdan arasında sıkışıp kalmışlar. Çevremden biliyorum, yakınlarımdan biliyorum, toplumdan biliyorum.

Vicdan; iyiyi kötüyü, haklıyı haksızı ayıran bir bilinç türüdür. Ahlak felsefesinin ilk sorusu, “ahlaki” olanın ne olduğudur. İyi ve kötü karşıtlığında kurulan bir ilişkide iyi olan, ahlaki olandır. O hâlde “iyi”; toplumun koyduğu ahlak kurallarına uyma, “kötü” olansa toplumda geçerli olan ahlak kurallarına uymamadır. Ahlaki değerler ve değersizliklerle, ahlak değerlendirmesinin ölçütleri insanın kendi içinde doğup gelişir. Toplumdaki ahlak kuralları bir bireyin ya da belirli bir grubun faydasına değil, toplumun tamamının faydasınadır. Ahlak kurallarının nihai hedeflerinden birisi de toplumun mutlu olmasıdır.

*

Acaba günümüzde ahlaki olanla olmayan tutum ve davranış arasındaki açı daralıyor mu? İnsanlar ahlaki olmayan davranışlarını perdeleyip ahlaki olarak değerlendiriyorlar mı? Yine toplumsal ölçütlere göre ahlaki olmayan davranışlar bireyler tarafından ahlaklı olarak mı görülüyor? Bireyler ve gruplar ahlaksızlıklarına uygun bir ahlak mı geliştirmeye çalışıyorlar? Bu ve buna benzer soruları çoğaltmak mümkündür. Görülen odur ki toplum yapısı daha karmaşık bir durum aldıkça yeni bir ahlak olarak “ahlaksız ahlak”ın belirtileri ortaya çıkmaktadır.

Bunlara örnek vermek mümkündür. Kimsesizlere ve güçsüzlere yardım için yola çıkıp toplanan paraları kendi reklamları için kullanmak ve ihtiyacı olanlara hiçbir yardım yapmamak. Gösteri amaçlı okul ve hastane yapmak fakat harcadıkları paranın onlarca katı olan vergi borçlarını devlete ödememek…

Özellikle afet durumlarında basın yayın organlarında düzenlenen kampanyalara sözde önemli bir miktarla katılmak, daha sonra sorumluluğunu yerine getirmemek. Haksız ve haram kazanç elde edip daha sonra bu paranın çok az bir miktarıyla hayır yaparak kendi vicdanını rahatlatmak ve toplum karşısında itibar bulmaya çalışmak. Siyasal açıdan birçok vaatte bulunup bu vaatlerinin hiçbirini daha sonra yerine getirmemek, hatta hatırlamamak. Örnekleri çoğaltmak mümkün olmakla birlikte genel olarak bireylerin ya da kurumların kendilerini tanımlama biçimleri ve eylemleri arasında oldukça büyük uçurumların oluştuğu göze çarpmaktadır.

*

Batılı insan hakları savunucusu örgütlerin; büyük oranda kendi devletleri tarafından desteklenen çatışmaları durdurmak yerine, sözde insanlara gıda yardımında bulunmaları ahlaksızlığın en belirgin örneklerindendir. Özellikle son yıllarda Orta Doğu ülkelerinde çatışmaların ortaya çıkardığı trajik görüntünün baş sorumlusu olan ülkelerin çatışmalara son vermek için çeşitli toplantılar düzenlemeleri, diğer yandan çatışmaları destekleyip Hollywood yıldızlarından bazılarını Birleşmiş Milletler barış elçisi olarak göndermeleri, Papa’nın Yunan adalarındaki mültecileri ziyaret edip 12 mülteciyi Vatikan’a götürmesi ve bu yolla Batılı devletlerin mültecilere karşı acımasız niyetlerini gizlemesi önemli birer örnektir. Batı, neden olduğu sorunları çözmek yerine çözüyormuş gibi yaparak krizden fırsat çıkarmaya, kendi reklamını yapmaya ve bütün dünyayı ideolojik bir propaganda sahnesi olarak kullanmaya devam etmektedir. Yukarıda verilen örneklerden anlaşılacağı üzere gerek yardım örgütlerinin gerekse diğer bazı örgütlerin yaptığı işlerin ve attığı adımların iyi niyetli olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol