Her yıl 1 Nisan günü, insanlara birbirine şaka yaparlar. Bazıları şaka yapayım derken kaka yaparlar, göz çıkartırlar, şakanın dozunu kaçırdıkları gibi, insanların da huzurunu ve neşesini kaçırırlar.

Biz onlara eşek şakası diyoruz!

Mart ayı, yani dün yolcu ettiğimiz Mart ayı zaten şaka gibiydi. Soğuk hava, korona denen lanet olası virüs, vergiler ve duran hayatlar, içimizi, ruhumuzu ve hayatımızı karartırken, 70’i geçen bendenizi merak edip arayan dostlarım da oldu.

Yener Atlı dağdan (orman’dan) yazdı, beni oraya buraya ihbar etti, hatta daha ileri gidip suç duyurusunda bile bulunacağını söyleyip, “Her gün 70 kapıya 80 deynek çalıyorsun, otur oturduğun yerde!” diye akıl verirken, (aslında beni sevdiği, düşündüğü için) insanların bugün 1 Nisan’da şaka yapacak, çok kişinin de şaka kaldıracak hali yok!

Hele hele eşek şakasının…

*

Bıldır bu zaman, sayın Hayrettin Güngör nöbeti, bayrağı sayın Fatih Erkoç’tan aldığında, Büyükşehir Belediyesi önü ana baba günüydü. Sevinen guruplar kadar hüzne boğulan, üzülen kimseler de vardı tabi.

Güngör’cüler ile Erkoç’cular yani…

“Ben buradayım başkanım!” diyerek sayın Güngör’e sırnaşanları, yılışanları mı, giden için ‘oh, iyi oldu!’ diyenleri mi ararsınız, gülenler, sevinçten göbek atanlar kadar hüzne boğulanlar Büyükşehir belediyesi makam girişini hınca hınç doldururken, Başkan Hayrettin Güngör ve ekibinin yüzü gülüyor, koltuğu ve makamı bırakacak olan sayın Fatih Erkoç’un yüzündeki buruk ve zoraki gülümseme kimsenin gözünden ve dikkatinden kaçmıyordu. Kaybetmek zordu, kötüydü.

Makama çıkıldığında, tabi içerisi ana baba günü. Fotoğraflar çekiliyor, başarılar dileniyor, sayın Erkoç, çiçeği burnundaki Başkan Güngör’ü koltuğa oturmasını söylediğinde, “Sizi yolcu etmeden o koltuğa oturmam!” dediğini unutmamışken, bugün o günün sene-i devriyesi.

Yani aradan bir yıl geçmiş.

Belki şu lanet olası korona belası çıkmasaydı, başımıza tebelleş veya musallat olmasaydı, sayın Güngör, bir yılın muhasebesini, neler yapıp yapamadıklarının hesabını verecekti basın önünde.

Öyle umuyorduk, öyle bekliyorduk.

Ama virüs hepsinin önüne geçti.

*

Sağlığımı merak edenler, “Mehmet abi, gözünü seveyim, sakın dışarı çıkma. Seni kaybetmek istemiyoruz. Sen daha bize, bu şehre lazımsın!” diyen samimi dostların samimi uyarısı beni mutlu etmedi değil.

Birkaç günlüğüne Ilıca’ya gittim diye kıyamet koparanlar da oldu. “Ne işin vardı, çok mu gerekliydi, otur oturduğun yerde! Ne laf dinlemez adamsın!” diye çıkışanları gülümseyerek karşıladım haliyle. Tabi ki kendime dikkat ettim. Sürekli dezenfektan kullandım, ateşimi ölçtüm, hijyene dikkat ettim, maske takmayı ihmal etmedim.

Buna rağmen uyaranların sayısı o kadar çoktu ki, daha ilk günde, CHP Milletvekili sayın Ali Öztunç ile her daim takdir ettiğim, sevdiğim AK Parti milletvekili sayın Ahmet Özdemir arayıp kendime dikkat etmem gerektiğini salık vermişlerdi. En son, daha bugün ikindi üzeri arayan AK Parti İl Başkan Yardımcısı sayın Hakan Dereli ve gazeteci arkadaşlarım ısrarla sokağa çıkmamamı, kendime dikkat etmemi istiyorlardı.

Beni düşündükleri için ki başta değerli meslektaşım Neşe Yıldızhan olmak üzere, tüm meslektaşlarıma teşekkür ettim. Sevilmek, sevmek kadar güzelmiş. Ve… Evdeyim, hapisteyim. Mecburen, mecburiyetten.

*

Ev hapsindeyiz ama yazılar mola vermiyor, vermeyecek. Bir haber vereyim, yakında yazar kadroma 2 isimi daha eklenecek.

Her ikisi de yakından tanıdığınız kimseler. Sürpriz olsun diye es geçerken, alpedo@kervan yönetim kurulu ve MÜSİAD yönetim kurulu başkanı sevgili Sami Kervancıoğlu ile KYS Catering Yönetim Kurulu Başkanı sevgili Metin Azaplıoğlu’nun, ‘evde kal Türkiyem’ ve ‘Biz bize yeteriz” kampanyalarına verdikleri destek takdire şayan.

Yardım kampanyasına imkânı olan, az veren candan, çok veren maldan misali, çam sakızı çoban armağanı ki başta zenginlerimiz, haydi eller cebe diyorum, herkese sağlıklı günler diliyorum.

Siz de kendinize dikkat edin, e mi?

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol