banner1482

Bize kalırsa maşallah kahraman olmayanımız yok. Herkes kendine kahraman. Gerçek ve geçerli bilgiye dayanmayan hislerin insanların gündemini oluşturduğu bir dünyada insan beyni, tatmini ancak en uçlara gittiğinde yaşayabiliyor. Zaten bu şehirde eleştiriyi sevmeyen yok. Eleştirmediğin, bir kaç cümle etmediğin, ağzını açmadığın, söylenecek sözün olmadığında, ya cahil cühela yerine konulursun, ya suskun korkak etiketi ile yaftalanırsın, ya da 'esen rüzgâra, yağan yağmura göre yön değiştiriyor, bırakın ne yerse yesin!' türü bayağı, cıvık ve seviyesiz eleştirinin hedefi haline geliyorsunuz.

Konuşsan, yazsan bir türlü, sussan başka bir türlü. Yani demem o ki, ne İsa'ya yaranıyorsun bu şehirde, ne Musa'ya. İki arada bir derede kalsan da, gidecek başka yerin yok, olmayınca da mecburen çekiyorsun insanların kahrını, çalımını-çehresini...

*

İşte, eleştiri kültürünün ortadan kalkması tam da bu noktada kendini gösteriyor. Bu şehirde mutlaka bir taraf olacaksın, safını, rengini, dokunu ve kokunu belli edeceksin. Yoksa yaşama şansın yok! Aşağısı yukarısı, sağı solu, fark etmiyor, sözel şiddet ve linç kültürü artıyor akabinde. Gerçeklerin, aklına gelip de cesaret edip söyleyemediğin değerlerin ayaklar altına alınması ve bunun son derece normalleşmesi bu yüzden işte.

İkisinden birini tercih edeceksin yani, ya kahraman olacaksın, ya kum torbası. Hangisi işine geliyorsa, hangisine meylin daha fazla ise...

*

Yazı yazdın, yorum attın, haber veya siteye, gazetene koyduğun. Yüze çarpılan bir görsel, hislere dayanılarak söylenmiş fakat gerçekle ilgisi-alakası olmayan bir yorum, o yüzden bu kadar dikkat çekiyor günümüzde.

Yazarken, yorum atarken, düşünürken, içinden hep 'acaba...'lar cirit atıyor. Kuşku duyuyorsun, endişe ediyorsun, belki de korkağın tekisin! İçinde esen fırtınalar seni senden alıp götürdüğü için bir yerlere, sen sende değilsin zaten. Her defasında tatmin olmak için karşılıklı olarak çıtayı yükseltiyor insan ruhu.

Hikaye deniliyor ya, hikayenin sonunda ya göklere çıkartılacak bir kahraman, ya da linç edilecek bir kum torbası arıyoruz yeni çağın düzeninde.

Tek diyorsun, tek işte. Vatanı tek, milleti tek, ezanı tek, bayrağı tek... Türklüğün bekası için diyorsun, Cumhuriyet için diyorsun, milli irade, daha çok demokrasi istiyorsun, hakkın da bunu talep etmek, birileri karşı çıkıyor, 'oooo, çok fazla oldun ama!'

Sonra haddini bildirmeye kalkışıyor, hadsizler!

*

Ve herkes başkalarının da kendisi gibi düşünmeni istiyor. Aynı takımı tutacaksın, aynı renge gönül vereceksin, aynı liderin peşinden gideceksin, aynı tastan çorba içip, aynı kaşığı kullanacaksın, aynı ağacı sulayıp, aynı ağacın meyvesini yiyeceksin!

Ben can eriğini sevmem, ama sula derlerse, ağacına seve seve su verebilirim.

Ne için! Dedim ya, tek bayrak için, tek vatan için, tek millet için, Türklüğün bekası için...

Allah'ın suyunu kuldan niye esirgeyeyim ki...   

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol