Bu günlerde, işsizlikmiş, suskun siyasetmiş, ihracatmış, Belediye Başkanı Mustafa Poyraz’ın baldırından vurulması imiş, unutuldu gitti, varsa yoksa sığınmacı bir bayan ile evlilik kurmak.

Kurmak ve karşılığında devletten 30 bin papel araklamak!

Kahvede, evlerde, kadınların pasatalı-börekli altın günlerinde, hamamda…

Konuşulan, tartışılan bu…

Evlenirim, 30 bin lira kaparım!

Millet hep bunun hayalinde. Konuşuyor, tartışıyor, aklı da bilmem neresinde ya, paraya da ihtiyaç var nasıl olsa, yayılan dedikodulara kanıp,  ciddi ciddi bir Suriyeli bayan ile evlenmeyi düşünüyor, zengin olmayı tahayyül ediyor.

Kaldı ki, Suriyeli sığınmacıların şehrimize gelip çadırlarda yerleşmeye başlaması ardından, dalga dalga yayılan, “Suriyeli bir bayan ile evlilik yapana devlet 30 bin lira verecek!” dedikodusu, evlere bile girdi. Bu rakamı 50 bine çıkartanlar da var. Dedikodu ya, fısıltı gazetesi böyle yazıyor ya, gümrüksüz salla gitsin, vergi isteyen mi var sanki?

*

Aslında bu yazıyı çok önceden yazmıştım. Daha, sanayi sitesi ile Doğukent arasındaki 800 dönümlük alana kurulacak 4 bin çadır ve gelecek olan 20 bin mülteci haberini kamuoyuna servis yaparken, orada bile konuşulan bu meseleyi gündeme taşıyacaktım.

Maşallah taşımaya, yazmaya gerek kalmadı, vatandaş ene ücra köşelere bile yayıverdi bir anda. Dedikodusu bizim haberlerden daha etkili oldu.

*

Bizimkisi tam bir fırsatçılık. Doğrudur,  evet, Suriye’deki iç savaşta çok sayıda erkek ölünce, Türkiye’ye, haliyle Kahramanmaraş’a gelen, bize sığınan, bizim misafirimiz olan sığınmacıların büyük bir bölümü çocuklardan ve kadınlardan oluşurken, erkeklik ve kısa yoldan zengin olma tutkumuz, salaklığımız, bu masum, bu savaş mağduru insanlar üzerinde pazarlık konusu olunca, insan utanıyor.

Zevklerimizi, ucuz ve komik hayallerimizi başkaları üzerinden pazarlık meselesi yapmaya utanmıyoruz ne yazık ki…

Bir de şöyle diyenler var; “Alırım bir Suriyeli bayanı, avradı boşarım, geçinir gideriz. Zaten bir müddet sonra da sığınmacılar kendi ülkelerine geri dönecekleri için, ben eski düzenime kavuşurum. Ama devletten de 30 bin lirayı söğüşlerim!”

Mantık bu…

*

Bilen bilir ‘Maraş harbi’nden önce, Suriye’nin en önemli yerleşim merkezlerinden olan Maraş Halep’e bağlı sancak idi. İnsanlar o dönemlerde resmi işlemleri için Halep’e giderdi. Kardeştik, arkadaştık, akraba idik.

Din bağımız vardı.

Kan bağımız vardı. Üstelik de aynı coğrafyanın insanlarıydık.

Aradan geçen zaman sonrası, şimdi her iki ülke düşman kardeşleri oynasa da, bize sığınanlar, bizim insanımız. Namuslarını, canlarını ve mallarını bize emanet ettiler. Şimdi bizim misafirimiz onlar. İnsan kendisine sığınan, korunmaya muhtaç misafirleri için böyle mi düşünür?

Miş’li,  muş’lu dedikodular üretip, bunlara kanmak ve bunu yaymak, ayıp! Ayıptan öte terbiyesizlik,  cahillikten öte insana saygısızlık!

*

Tabi onlarda istemezdi böyle olmayı. Ülkelerinde savaş çıksın, başka ülkelere sığınsınlar, yurtlarından yuvalarından olsunlar, eşleri, çocukları, yakınları ölsün!

Kimse istemez, düşünmek bile…

İslam kardeşliği varken meydanda, “Bir Suriyeli kadınla evlenirim, köşeyi dönerim!” deyip, onları sermaye, mal gibi düşünmek, ne akla, ne vicdana, ne de İslami düşünce içinde olanlara yakışır.

Hayatta en acı, en kötü şey, insanların onuru ile oynamak, alay etmek.

Hangi milletten, hangi renkten olursa olsun!

O bakımdan, aklı bilmem neresinde olan zeka katsayısı düşün olanlara tavsiyem, böyle dedikodulara inanmayın, varsa içinizden geçen, vazgeçin, duymamış olun, işinize gücünüze bakın!

Salaklığın lüzumu yok!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol