Zaten bazı atanmışlar (siyaseten) facia da, seçilmişler bir başka alem.

Seçilmiş biriysen, halkın vekilinden çok partinin vekili pozisyonunda olduğun içindir, düşüncelerin, hareketlerin, toplumlarda yer alışların kabul görmüyorsa, sesini çıkartmayacaksın.

Madem oturuyorsun oturduğun yerde, rahat duracaksın!

Konuşunca milletin nefret diline muhatap olacağını bile bile özellikle toplumda karşılığı olmayan kimseler için kullandığın cümleye dikkat edeceksin!

Çünkü muhatabın seni oraya gönderen!

Onların oyu ile benden maaş alıyorsun! Benim vergilerimden yani…

Yaşamın her alanında olduğu gibi, siyasette de bazen her şey tersine dönüveriyor... Yalnızca siyasetin "kullanma" yöntemlerinde değil, siyasetten nemalanma, siyasetten yandaş yaratma ve siyaseti "güç zehirlenmesi"ne dönüştürmenin rotalarında da ilginç değişimler oluyor... Madalyonun bir de öbür yüzü var; yani siyasetin uğradığı kandırılma- kullanılma taaruzlarının çok vahim sonuçları...

*

Beni kullanma, beni saf zannetme, beni enayi yerine koyma! Bana numara çekme, bana saftirik muamelesi yapma! Aklımla da dalga geçme!

Beni kullanabilirsin belki 3-5 sene, sonrasını sen düşün!

Kullanmak…

Onların da farklı yansımaları son dönemde öylesine çarpıcı biçimde ortaya çıktı ki, arkasındaki vahamet, "devlette neyi- kime teslim ettik" sorusunu da çarpıcı biçimde gözler önüne seriyor...

O oturduğun şerefli koltuktan söz ediyorum.

Evet; özellikle ülkemizde ve günümüzde, halk arasında siyasetçilerin yakasına yapıştırılan ‘yalancı, ne dediğini bilmeyen, tutarsız!’ yaftasını ‘saflık’la tersyüz eden bir değişim yaşanıyor ki, (aranızda birkaç kişi var) bu açmaz siyasette asıl hâkimiyetin (!) ne hallere geldiğini de sorgular hale getiriyor.

*

Senden küçüklere bak, ne kadar büyük ve olgun davranıyorlar. Gelen onların kapısını çalıyor, onların çayını içip, onların yemeğini yiyor.

Artık günümüzde iltifat kürke değil.

Gösterilen ilgiye, gösterilen güler yüze, insanca dokunabilene, gösterilen kabul şekline…

Dan dun konuşana, tuhaf hareket edene, ne dediğini bilmeyene değil kadir kıymet!

Yönlendirmek ve ülkeleri yönetmek için yapılan siyaset Türkiye gibi ülkelerde rant için (burada parantez açıp, bazı atanmışları da bu kategoriye katmamda sakınca yok sanırım) verilen mücadeleye dönüşünce, ne yazık ki siyasetçiye olan güven de azalıyor. İtibar yerlerde sürünüyor.

*

Bir laf ediyorsun, ya da ettiğini sanıyorsun, bütün tepkileri, şimşekleri üzerine çekiyorsun. Bundan arkadaşların, aynı çatı altında oldukların da olumsuz etkileniyor. Belki seslerini çıkartmıyorlar ama hatır pahasına, ama sağda solda bunu dillendirmekten çekinmiyor, ‘ne yapalım’ dercesine boyun büküyorlar.

Bir laf ediyorsun şahsi hesabında, sosyal medyada, bu kez diğer arkadaşlarını zor durumda bırakıyorsun. Bir şeyler yapmaya çalışıyorsun belki ama yüzüne gözüne bulaştırıyorsun. Arkadaşlarını, birlikte mesafe kat ettiğin insanları, kader arkadaşlarını zor durumda bıraktığın yetmediği gibi, kendine de tü lanet okutturuyorsun!

İşte o zaman da, senin söylediklerin, hareketlerin diğerlerine de mal ediliyor, ‘Siyasetçi mi, aha bunlar böyle işte!’ dedirtiyor, yapılan hataların sonuçları yalnızca siyaseti ve kitleleri değil, aynı zamanda devleti- milleti de vuruyor...

Yapma gözünü seveyim, yapma!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol