Sami Kervancıoğlu’nun yaşam ve iş felsefesi farklı. Kendisine ait kırmızı çizgileri olan bir insan. İşletmeci, ama ilkokul mezunu… Kendisi bunu inkâr etmiyor, üstelik gurur duyuyor da olmalı ki, kalenderliğini, mütevazılığını elden bırakmıyor. O bunu söylerken yüksünmüyor, alt duygular beslemiyor. ‘ben buyum!’ diyor her yönüyle. Alnı ak ve dik!

Eğitim ve tecrübe anlamında insan yaşamında iki üniversitenin olduğunu, bunlardan birinin devlete ait üniversite, diğerinin de hayat üniversitesi olduğunu, kendisinin de bu üniversiteden mezun olduğunu söyleyen işadamı sayın Sami Kervancıoğlu, dürüstlüğün en büyük sermaye ve zenginlik olduğuna vurgu yapan ve her geçen gün yıldızı parlayan işadamı olarak, bir kariyer gününde öğrencilere altın değerinde öğütler verdi.

*

Geçen hafta içinde, Doğukent’teki Toki Duran Karabuğaş Anadolu Lisesinde kariyer günlerine katılan, öğrencilerle sohbet edip, onlara mesleki ve özel yaşamından kesitler aktaran MÜSİAD Şube Başkanı ve alpedo Yönetim Kurulu Başkanı Sami Kervancıoğlu’nun ilkokul mezunu, evet yanlış duymadınız, yanlış okumadınız ilkokul mezunu olduğunu öğrenciler duyunca kulaklarına inanamadılar; salondan homurtular yükseldi. Hayret ettiler, şaşırdılar. Kısık seslerle. Öğrenciler birbirlerinin gözlerinin içine baktılar, açık açık; “Helal olsun, biz kendisini üniversite mezunu zannediyorduk!” diye fısıldaştılar.

Kolay değil, hem şehrin en etkin, en güçlü sivil toplum kuruluşunun başında olacaksın, hem de dondurma sezonunun başladığı şu günlerde, işi de başından aşkın iken, kariyer gününde öğrencilere nasihatler verecek, yaşamından aktardığın kesitlerle örnek ve model gösterileceksin!

Bu az başarı değil ve çok az kimseye nasip olur.

*

Günümüzde, bir insanın mesleği ne olursa olsun, sadakatin, samimiyetin ve ahlakın en geçerli akçeler olduğuna herkes onay verirken, o gün okulda, salonu dolduran yüzlerce öğrenciler, hayran hayran hayata hikâyesini dinlediler.

O anlattıkça, öğrencilerin şaşkınlığı daha da artıyordu. En çok da Sakarya Mahallesinde bulunan Kervan Pastanesine 13 yaşında babasının ‘eti senin kemiği benim’ diyerek teslim edip çırak olarak işe başlamasına, ilerleyen senelerde patronunun kızı ile evlenip, damadı olduğu bilgisi öğrencilerin tuhafına gitmedi belki ama onların şaşkınlığının daha da artmasına sebebiyet veriyordu.

*

Evet, belki ilkokulu zar zor bitirmişti ama hayat üniversitesinden pekiyi derece ile mezun olduğu belli olan Kervancıoğlu, çıraklık ile ilgili hatırasını anlatırken, dönemin esnaflarınca uygulanan olayı naklederken şu örneği veriyordu; “O zaman ustalar, işe aldıkları çırakları denerler, dükkanın bir yerlerine bozuk para bırakırlardı. Bakalım çırak o bozuk parayı getirip ustasına verecek mi, yoksa cebine mi atacaktı. Aynı hadise ile ben de karşılaştım. Masanın altında bulduğum bozuk parayı ustama teslim ettim, o dükkanda kalıcı oldum. Dürüstlüğün en büyük sermaye olduğunu söylemem bundan.” demişti.

Sonra atılım yapmanın, yeniliklere yelken açmanın, büyümek için yere değiştirmenin ve projeler üretmenin vaktinin geldiğine inanarak, Sakarya Mahallesinden Trabzon Bulvarına inişinin öyküsünü de anlatmadan geçemedi.

Ama her fırsatta, her cümlede dürüstlüğün en vazgeçilmez hazine olduğuna vurgu yapmayı ihmal etmedi.

*

Azimliydi, kararlıydı ve hedefleri vardı. Kendinden örnekler göstererek, gençlere de hedeflerinin olmasını salık veriyor, başarıya giden altın anahtarın başta dürüstlük olduğunu kaçıncı kez dillendiriyordu. “Bunu anlatmamdan kasıt şu, dürüst olun. Yalan söylemeyin. Çünkü dürüstlük en büyük hazinedir, sermayedir. Çünkü her işi başı ve başarının anahtarı dürüstlüktür. Dürüstlük dost kapısıdır” dediğinde, sözlerinin, cümlelerinin öğrenciler üzerindeki etkisini gözleriyle ölçmeye çalışıyordu.

İtibarı öne çıkartıyordu her cümlede. Şiir tadındaki konuşması sırsında sık sık gülümseyen, öğrencilere hayat dersi veren Kervancıoğlu, öğrencilere birer hedeflerinin olması gerektiğini hatırlattı, sık sık hedeften söz etti, kendisinin de hedefinin bir zamanlar Sakarya’da iken, büyümek, gelişmek, açılmak anlamında anlattığı ve sorduğu soruda; ‘balık denizde mi büyür, gölde mi?” sorusuna öğrencilerden farklı cevap gelirken, sorusunun cevabını da kendi verdi ve şöyle dedi; “Hedefiniz olmalı demem şundan, evet, biz bir zamanlar küçük bir semt olan, küçük bir dükkanda, Sakarya mahallesinde idik. Yani Sakarya’daki yerimiz göldü. Ama büyümek, gelişmek ve açılmak için denize, yani Trabzon Bulvarına inmek zorunda kaldık.”

Evet, balık denizde büyürdü. Sarkarya’dan Trabzon Bulvarına inişlerinin öyküsü vardı bu verdiği örnekte. Burada balık kervan@alpedo, deniz ise Trabzon Bulvarıydı.

Günümüzde sektörler, insanlar, firmalar ve kurumlar itibar kaybı yaşarken, Kervancıoğlu, mesleğinden, kervan ve alpedo’nun geldiği noktalardan bahsetti, yine öğrencilere seslenerek, “hayatınız için, geleceğiniz için bir hedef koyun!” tavsiyesinde bulundu, devam ederek, “İnsan parayı bulur. Çalışır bulur. Kaybedebilir de. Ama sizler ve hepimiz, her şeyinizi kaybedin, ama şahsiyetinizden asla taviz vermeyin. Çünkü şahsiyet en büyük sermayedir, dürüstlük gibidir” ifadesine yer verdiğinde, öğrencilerin hayran bakışları sessizliğe ışık gibi süzülüyordu.

*

İnsanoğlu her şeyi bilmek zorunda değil. Eğitimin ne olursa olsun, çok yaşayan değil, çok gezen bilir ilkesinden hareket ettiğimizde, dünyayı ve Türkiye’yi karış-karış dolaşan Kervancıoğlu kardeşimiz, salonu tamamen dolduran öğrencilere zaman zaman sorular da sordu. 1966 doğumluydu ve bu yaşına gelmesine rağmen her şeyi çok iyi bildiğini iddia etmediğini, çünkü öğrenmenin yaşının olmadığını, insanların hayattan öğrenebilecekleri çok şeylerin olduğunun da altını çizdi, yaşanan hayatların, insanın başından geçen tecrübelerin yani hayatın gerçek bir üniversite olduğunu söylediğinde, salon alkıştan yıkılıyordu adeta.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol