Bıktım, gerçekten bıktım. Her gün, aynı şeyi konuşmaktan, dinlemekten, duymaktan bıktım, usandım. Benim büyükşehir belediyem, benim büyükşehir belediye başkanım, böyle ucuz, basit, sıradan ve incir çekirdeğini doldurmayacak şeylerle anılmamalı.

Benim büyükşehirim, benim başkanım, hizmetleri, projeleri konuşmalı.

Nereye gitsem karşıma çıkan ve bana sorular şeyler, kardeş şehir meselesi, belediyenin olan borçları, Necip Fazıl Kültür Merkezindeki konuşması, mukabil olarak Fatih Erkoç’un zehir zemberek cevaplaması, makam arabasının satışı, Ahmet geldi, Mehmet gitti, falanın nişanı, berikinin nikâhı, ıvır zıvır şeyleri dinlemekten gına geldi artık.

Başka mesele yok mu bu şehirde konuşulacak. Başka isim, başka şeyler…

Demek ki yokmuş.

*

Bir adama kırk gün deli dersin, bu memleket akıllı adamı tımarhanelik eder. Adam kafayı yer bu şehirde. Her gün aynı yemeği yersiniz, mide fesadı yaşarsınız. Aynı çayı peş peşe içersiniz, mide spazmı geçirirsiniz. Aynı yere bir günde 4-5 kez gidersiniz, kimse size itibar etmez, size de karşı tarafa da tiksinti gelir. “Yine mi geldi?” derler.

İnsanları bıktırmayacaksınız, nefret ettirmeyeceksiniz, kendinizden soğutmayacaksınız, insanların nefret ve öfkesinin sınırlarını zorlamayacaksınız.

Yeter yahu!

Herkes koltuk peşinde. Kahramanmaraş’ı konuşan yok! Derdin nedir, halin nicedir diye soran da yok! Varsa yoksa büyükşehir belediyesi, varsa yoksa sayın Hayrettin Güngör.

Kabak tadı verdi birader!

Yeter yahu, yeter!

*

Artık işinize odaklanın, artık kendinize gelin, artık bırakın bu kısır çekişmeleri, bırakın senliği-benliği, bırakın bu kirli siyaseti, bırakın bu ucuz demagojileri, bırakın birbirinizi suçlamayı, bırakın bir birinizin açıklarını aramayı, bırakın birbirinizi rezil rüsva etmeyi.

Özünüze dönün.

Ne diyordu Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan. Gönül belediyeciliği…

Gönül mü koydunuz!

Kırdınız, paramparça ettiniz! Tamiri seneler alacak bir kırılganlık, bir alınganlık dönemine girdiniz, soktunuz milleti.

Kimse kimseyle barışık değil. Aynı çatı altında çalışmak zorunda olanlar seslerini çıkartamıyor, birileri yukarı ispiyonlar da, ekmeğimden-işimden olurum korkusu, endişesi içinde mesaisinin bitmesini bekliyor.

Çalışanlara huzursuz, verimsiz. Tamam da, nereye kadar sürecek bu kaos, bu kısır çekişmeler,  bu sen-ben kavgası.

Kime ne faydası olacak?

*

Yazının başlığına gelince, bu bir ÇERKEZ atasözü; tekrar edeyim de, belki birileri unutmuştur, hatırlatma babında yazıyorum; Atın söyleyeceğini eyeri söyler, dört bacağı varken ata bile tökezler.

Bilmem anlatabildim mi?

Son sözüm; biz sayın Güngör’ün yanındayız, destekliyoruz. Yazdıklarımız bir ağabeyi tavsiyesi, bir gerekli eleştiri.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol