Kim ne derse desin, atom essahtan ‘atom karınca’ kardeşim. Yorulmaz mı bir adam, mola vermez mi, bıkıp usanmaz mı, ailesine zaman ayırmaz mı?

Dur durak bilmiyor, memleketine gediğinde oturmuyor, teşkilatı ile birlikte o ilçe senin, bu ilçe benim, mahalle, kırsal demiyor, geziyor, insanları dinliyor.

İnsanlar da sayın Ali Öztunç’un siyasetine alkış tutuyor.

Pazar günü Osmaniye’de oynanan sezonun ilk maçında, Kahramanmaraşspor-Serik Belediyespor maçındaydım. Baktım, protokolde sayın Öztunç da oturuyor. Düşünün, takımı yalnız bırakmamış, Başkan Fatih Ceyhan ile üşenmeden maçı izlemeye gelmiş. Takıma destek için, moral için… Bu sevgi, bu teveccüh, bu gönül bağı boşuna değil. Parayla da olmuyor bu işler!

Keşke şahsım şehrinin siyasileri, belediye başkanları da gelseydi de, iki stadımız dururken, maçları dışarıda oynamanın verdiği ezikliği, rezaleti yaşasalardı, görselerdi.

Sayın Ali Öztunç’u bir kere daha tebrik ediyorum.

*

Siyaset zor meslek. İster iktidar ol, ister muhalefet, kendini beğendiremezsin. Boşa koyarsın dolmaz, doluya koyarsın almaz misali, eh insanoğlu da iktidar - muhalefet fark etmez eleştirmeyi sever, öyle ki bazen iki arada bir derede kalır siyasetçi.

Öyle siyasetçiler var ki, milletvekili hatta, (ki içimizden biri) partiye bile gidemiyor. Zaman zaman kırdığı potlar yüzünden hem partisinin,  hem kendisinin kredisini bitirirken, siyasetin dili bir kere daha öne çıkıyor.

*

Aslına bakılırsa, muhatabını vurup döken, parçalayan, haşat eden, paçavrasını çıkaran her siyasetçi kim olursa olsun, hangi siyasi partinin temsilcisi olursa olsun alkışlanır,  ‘yaşa, valla helal olsun, adamın kılıcının önü de kesiyor, arkası da!’ denilerek gaz da verilir, basın da zaman zaman buna çanak tutar, siyasetçi de Allah ne verdiyse yüklenir de yüklenir.

Partililerince prim yapar, karşıtlarca da lanetlenir, yerin dibine sokulurcasına arkasından veya sosyal medyadan demediğini bırakmazlar.

*

bugünkü yazımın konusu sayın Ali Öztunç. Artık kim olduğunu benden iyi biliyorsunuz. Siyasetin markası, mihenk taşı…

Kendisini sevip saydığımı, ancak sivri, yıkıcı, aşağılayıcı siyasetini sevmediğimi  belirtmek isterim. Eleştirilerine, cümlelerine mimiklerini ve vücud dilini de karıştırınca, belki tadında bir açıklama yapıyor olsa da, sözleri can yakıyor, karşısındakine cevap hakkı doğuruyor, netice itibariyle ateş bacayı sarınca, mangaldan değil dudaklardan alevler yükseliyor.

Aslında yaptığı eleştirilerde haklılık payı yok mu, tabi ki var. Yerel gündeme dair açıklamaları kabul görüyor, kamuoyundan karşılık buluyor.

Ama kelimeleri, cümleleri isyan kokuyor, nefret kokuyor! Yaralamayı bırakın öldürüyor adeta.

*

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve milletvekili sayın Ali Öztunç, Allah var partisi ile sorunu yok, teşkilatı ile uyumlu çalışıyor, şehri batıdan doğuya, güneyden kuzeye kadar karış karış geziyor, toplantılar düzenliyor, insanları dinliyor, yerel sorunların çözümü için yaraya merhem olmaya gayret ediyor, gönüllerini alıyor ve de bunu başardığı gibi, bitip tükenmeyen performansı ile gerçek biri muhalefet partisi temsilcisi rolünü başarı ile oynuyor.

Geçen hafta tarihi Kale’de basın ile bir araya geldi. Açıklamalarını iki parçada topladı. Birinde yereli konuştu, tartışmaya açtı, ikincisinde ulusal meseleleri dillendirdi. Biz, bizimle ilgili olanını tercih ettik!

Ne eleştiri o öyle! Zehir zemberek! Alkışlayan da oldu, dudak büken, burun kıvıran da… Ama o sadece alkışlayanların farkına vardı. Arkadaşlarım, “Ali Öztunç ilk kez böyle içi dolu, iktidarın, belediyelerin ve iktidar siyasilerin uykularını kaçıracak bir basın toplantısı düzenledi. Eleştirilerinde sonuna kadar haklı!” demekten kendilerini alamazken, ben fazla detaya girmek, polemik yaratmak istemiyorum. Yukarıdaki cümleleri söyleyenlerin, Öztunç’a hak verenlerin içinde Hayrettin Güngör’ü yere göğe sığdıramayanlar da vardı ve çoğunluktaydı.

Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Hayrettin Güngör’ü istifaya davet etti. Tabi kendi fikri. Büyükşehrin eksiği varsa, çalışmıyorsa, insanlara dokunmuyor, gönüller inşa etmiyorsa, gönül belediyeciliği diye çıktığı yolda gönül yollarına mayın döşediyse, verdiği sözleri tutmadıysa, kamuoyunun beklentilerine cevap vermediyse, veremediyse tabi ki eleştirecek.

Muhalefetin görevi bu. Ama o gün, eleştirirken, hızını alamayıp diğer milletvekillerini, bürokrasiyi, sivil toplum kuruluşlarını da hedef tahtasına oturttu. İnce ince basına da dokundurmada bulunmadı değil.

Bunlar haber olunca, sosyal medyadan da kendisine veryansın edildiğini inkâr etmiyor tabi. Siyaset bu, katlanacak. Eleştiriyorsa, eleştiriye tahammüllü olacak! Yapamıyorsa, sesini çıkartmayacak, oturacak evinde!

Arpa eken mısır biçmiyor nihayetinde!

*

Bu yazıyı yazıp yazmama konusunda çok düşündüm. Kentin sorunlarını gündeme getirmesine eyvallah. Tabi ki dile getirecek, muhalefet ise muhalefetin sorumluluğunu taşıyarak uyaracak. Muhalefet iktidarı harekete geçirir, çalıştırır, uykusundan uyandırır, gözünü açar!

Ama kullandığınız dile de dikkat edeceksiniz.

Siyaset dilinize, vücud dilinizi karıştırır, ölçüye zeval verirseniz, eleştirinin ölçüsünü, dozunu iyi ayarlamadan belden aşağı vurur, şimşekleri üzerinize çeken iddialı cümleler (haklı veya haksız) kullanırsanız, kimse seyirci kalmaz bunlara, herkesin de söyleyecek cümleleri vardır belleğinde, söyledikleriniz, istemeden ağzınızdan çıkan kelimeler, size silah olarak dönebilir.

Kim yara alır, kim yaralar, onu da Allah bilir!

Kimsenin eli armut toplamıyor netice itibariyle.

*

Yazmamda, tekrarlamamda sakınca yok, sayın Ali Öztunç’u severim, sayarım.  Ama bir ağabeyi olarak siyaset diline, eleştiri kültürüne, muhalefet adabına dikkat etmesini tavsiye ederken, basın toplantılarında söyledikleri yerel sorunlara (kişiler hariç) dair iddialarına da imzamı atarım!

Ama isyan kokan, nefret kokan, cevap hakkı doğuran zehirli cümlelerine asla!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol