banner1482

Mustafa Kemal Atatürk, yurt gezileri sırasında plan dışı bir şekilde Konya civarında treni durdurur. Yaverleri ve diplomat çevresine rayların karşısında duran küçük bir köyü gösterip: “Siz beni burada bekleyiniz ve sakın peşimden gelmeyiniz, yanımda Yunus bey olduğu halde gidip geleceğim köyü görmem lazım!” der!

Tüm itirazlara rağmen yanında Yunus Nadi Bey ile köye doğru gider.

Köy yedi hanelik bir camisi olan oldukça fakir bir köydür. Atatürk ve Yunus Nadi sağa sola bakarlar köyde kimse yoktur, sadece genç bir kızın sırtına alıp taşıya taşıya getirdiği, zayıf cılız yaşlı bir adam onları karşılar.

Yaşlı köylüye selam veren Atatürk; “Biz uzun yoldan gelen Tanrı misafirleriyiz efendi” dediğinde, yaşlı köylü; “Hoş gelmişiniz ağalar, başımız üstüne, açsanız sofra kurayım, değilseniz bir ayranımızı ikram edelim!” der.

Atatürk, Yunus Nadi beyle teşekkür ederek aç olmadıklarını ama ayran içebileceklerini iletir.

Yaşlı köylü, genç kıza işaret ederek ayran ikram eder.

Atatürk ayranı içtikten hemen sonra, neden köyün boş olduğunu sorar. Yaşlı köylü kaşlarını çatarak; “Bilmez misiniz ağalar, Gazi Paşa geliyor kasabaya, ahali onu karşılamaya gitti.” cevabını verir.

Atatürk gayet ciddi şekilde; “Peki sen niye gitmedin bu kızcağızı alıp, bak paşa geliyormuş!”

Yaşlı köylü; “Beni götürmediler, çok görmek istedim onu, yalvardım yakardım onca yolu çekemezsin dediler, bir ayağımı Balkan Harbinde bir ayağımı da Çanakkale’de yaraladım. Bu kızcağız da torunumdur, annesi babası hastalıktan ölmüştür. Bana bakar, o benim elim kolum ayaklarımdır” der.

Paşa’nın gözlerine hüzün çökerek sorar; “Peki ola ki Gazi Paşa’yı görseydin, ona ne derdin?” şeklinde bir soru sorar.

Yaşlı köylü genç kızın elini tutarak; “Ne derdim biliyon mu ağa, hiç bir şey demezdim, o bize şu torunum gibilere İngiliz’in Fransız’ın, Yunan’ın belasından kurtarıp aç da olsa namusuyla yaşayacağı bir vatan vermiş, bizi gavurun zulmünden kurtarmış, bak ağa şu camiden gönül rahatlığı içinde ezan dinlememize sebep olmuş. Ben gazi paşaya ne derim. Ha ayaklarım tutmaz amma yine çağırsın aha bu torunumu alır onun emrinde savaşa koşa koşa gelirim!”

Bunu dinleyen Atatürk hüzünlü gözleri ile elini yaşlı köylünün omzuna koyup:

“Benim milletim başkadır, benim milletim bambaşkadır, bu milletin bir ferdi olmak bambaşkadır” der.

Der ama o sırada Yunus Nadi Bey gözyaşlarını mendili ile silmektedir.

*

Şimdi baktım, dikkat ediyorum, gerek 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı için, gerekse 10 Kasım için bürokratlar, siyasiler, belediye başkanları, sivil toplum kuruluşları ilan, haber ve sosyal medyadan paylaşım telaşındalar. Samimi olduklarına inanmıyorum. Sırf şirin görünmek, sırf birilerine yaranmak için şirinlik muskası takıyorlar. Aslında Atatürk’ten nefret ettiklerini biliyoruz ama onlar da modaya uyuyor, günü kurtarıyor, severmiş gibi görünüyorlar.

Samimiyetsizlik, riyakarlık diz boyu!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol